Özlem Durmaz
Kadınların şiddete maruz kalması üzerine düşünmek, hissetmek gerçekten ağır bir yük.
Biz kişisel öz geçmişimizde, çocukluğumuzda buna maruz kalmamış olsak da, ilerleyen senelerde, ilk gençliğimizde, gençliğimizde, yetişkinliğimizde bir şekilde kadın olarak şiddete maruz kalmıyor muyuz?
Üstelik bu topraklarda kişisel geçmişinde, çekirdek ailesinde, buna kendisine direk uygulanmamış olsa dahi, ailesindeki erkeğin yine ailesindeki kadına yönelik şiddetine, görerek de maruz kalan onca kadın varken, nasıl kayıtsız kalabilir kadına yönelik şiddet gerçekliğine…
Kimi zaman fiziki, bazen duygusal ya da şiddetin farklı şekillerine… Kaçabiliyor muyuz bundan?
Tacize ya da şiddete hiç maruz kalmadan şu anına ulaşmış kadın olarak kaç, ama kaç kişiyiz şu memlekette?
Yakıcı başka bir gerçek var, kişisel deneyimlerimizi paylaşmak istemiyoruz sıklıkla.
Şu anda ben de, kişisel travmalarımdan da bahsedebilirim. Babamdan ya da ağabeylerimden değil ama, hayatıma giren, işin trajik kısmıyla esasen tam da kendi irademle, benim kendi hayatıma aldığım erkeklerden maruz kaldığım fiziksel ya da duygusal şiddetten bahsedebilirim. Evet bunu yapabilirim, çok da edimsel tecrübeye dayalı olarak hakiki bir anlatım olur.
Ama ister miyim bunu anlatmak?
Kendi adıma, önemli olan kişiselliklerimi dökmek değil satırlara. Önemli olan hakikate ulaşmak.
Hep ne diyoruz. Susma, haykır, şiddeti sonlandır.
Son günlerin ciddi, ama cidden çok ciddi bir yakıcılığı içindeyiz. Bir erkek, bir erilliğin kast ettiği kadını kurtarmak için sessiz kalamadı ve olaylar öyle bir hal aldı ki, kendisi hukukun yaptırımlarıyla karşı karşıya kaldı.
Fakat bir gerçek kocaman gerçekliğiyle önümüzde duruyor; Biz kadınları en çok sessizlik öldürüyor.
İster kadın bedeniyle doğmuş olsun ister kadınım demiş olsun, aramızdan birisi şiddete maruz kaldığında, etrafta bunu gören bilen birileri olduğunda, ama biz gene de öldüğümüzde, bizi öldüren o sessizlik olmuyor mu?
Hani demiştik ya, kameraya çekenler, ey kameraya çekenler (ama bence bunu belgelemek de çok önemli) neden dur demediniz? Neden ama neden, neden DUR demediniz?
Dur deseydiniz eğer, belki deseydiniz, o gün bir kadın, kızının gözleri önünde ölmezdi. Belki bir kız çocuğunun da ömrü, annesi olan diğer kadının bedeniyle toprağa gömülmezdi.
Belki dur diyen birileri olduğunda, belki, durabilirdi iki yok oluş.
İki yok oluş, çünkü annesini, hem de gözleri önünde, babasının şiddetiyle kaybetmiş bir kız çocuğunun hayatı da yok oldu.
Bunu belgelemek de önemli dedim… Evet önemli. Bana soracak olursanız eğer, ben izlemedim elbette o görüntüleri, izleyemedim. Ama izlemeden anlayamayan o kadar büyük kalabalıklar var ki o dehşeti. İşte o yüzden, bana soracak olursanız, belgelemek de önemli elbette. Ama dur diyebilen olsaydı da olmasaydı o yok oluşlar… Asıl olması gereken o değil miydi?
Soruyor gibiyim değil mi, aslında sormuyor söylüyorum.
Asıl olması gereken oydu.
İşte şimdi, şimdi oldu buna benzer bir dur demek.
Tekrar ediyorum, olayın oluş şeklini bilmiyorum. Ama bir kadınım. Ve bu kadarını bilmek, bana şimdi dediklerimi demek için yeterli geliyor.
Çünkü ben kişisel deneyimlerini anlatmak isteğinde olmasam da, bu topraklarda, daha da genişletelim hadi – çünkü hakikaten tüm planette benzer bir performans kadın olma hali- bu gezegende yaşayan bir kadın olarak, rahatlıkla ve çekinmeden diyorum ki; nihayet ama nihayet, dur diyen birisi oldu.
Ama, dosyanın içeriğine hele bakarız elbette bir ara, hukukçuyum nihayetinde, var benim de somut gerçeğe ulaşma arzum ve emelim, ama ve ama diyorum ki; dur diyen bir erkek, her şeyden önce bir kadını korumuştur ve korumak kıymetlidir.
Korunmaya ihtiyaç duyduğumuz için değil; ama, dur demenin kendisi kıymetli olduğu için ve her şeyden önemlisi bir insan hayatını korumak kıymetli olduğu için. Dur diyen ister kadın, ister erkek olsun; ama, bir erkeğin, eril şiddetine maruz kalan bir kadının maruz kaldığı dehşete kayıtsız kalmamak kıymetlidir.
Ben bir hukukçuyum, hukukun gereklerini bilirim, meşru müdafaa konusunda da bir kadın hukukçu olarak sezgilerim vardır.
O yüzden diyorum ki; ister öyle doğarak ister deklare ederek, bir kadın eril bir şiddete maruz kalmış ve bu durdurulmuşsa, bu kıymetlidir.
Ve yine bir hukukçu olarak diyorum ki, caydırıcılık mühimdir. Hukuk, caydırıcılık konusunda hangi tarafa ne diyeceğine karar vermelidir. Caydırmak istediğimiz edimin ne olduğuna karar vermek tam da bu noktada önemlidir.
Kadına yönelen eril şiddeti mi durdurmak istiyoruz, buna dur denmesini mi?
İşte şu anda belirlememiz gereken nokta belki de burası. Kalanına yargı karar verebilir ve bu elbette olması gerekendir.
Fakat bugün önemlidir.