Cumartesi Anneleri, 4 Mayıs 1992’de İstanbul’da gözaltında kaybedilen üniversite öğrencileri Mehmet Soner Gül ve Hüsamettin Yaman’ın akıbetini sordu.
Cumartesi Annelerinin adalet arayışı 840. haftasında. Her hafta Cumartesi günü saat 12.00’de Galatarasay Meydanı yasak olduğu için İHD İstanbul Şubesi önünde bir araya gelen Cumartesi Anneleri, salgın nedeniyle kayıplarının akıbetlerini sosyal medya üzerinden canlı yayınla sormaya devam ediyor.
Bu haftaki eylemde, 4 Mayıs 1992 tarihinde İstanbul’da gözaltına alınarak kaybedilen üniversite öğrencileri Mehmet Soner Gül ve Hüsamettin Yaman’ın akıbeti soruldu.
Feyyaz Yaman: Maddi varlıklar hala erişilemez durumda
MA’nın geçtiği bilgilere göre; Açıklamada ilk olarak konuşan Feyyaz Yaman, kardeşi Hüsamettin Yaman’ın 22 yaşında iken 29 yıl önce kaybedildiğini belirterek, şunları ifade etti:
“Hüsamettin’in mezarı yok. Kendisiyle ilgili hiçbir maddi varlık hala da erişilemez durumda. Bütün bunlara rağmen konuşulması gereken, onun bedensel kaybının değil, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hukuk devletinin ve adaletinin kaybı üzerindeki konuşmadır. Bu zorunluluk giderek acilleşen ve vahim bir durum haline gelmiştir.”
‘Hukuki sonuç almak fiilen imkansız durumda’
Bu haftaki basın açıklamasını okuyan Cumartesi insanlarından Betül Sinanoğlu, Türkiye’de gözaltında kaybetmelerle ilgili tüm başvuru yollarının etkisiz, hukuki bir sonuç almanın ise fiilen imkansız durumda olduğunu söyledi.
‘İşkence gördü, ölümle tehdit edildi’
İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu öğrencisi Hüsamettin Yaman’ın pankart taşımak suçlamasıyla 15 gün kadar cezaevinde kaldığını belirterek, 6 Eylül 1990 tarihinde tahliye olduğunu aktardı.
21 yaşındaki Mehmet Soner Gül’ün ise Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi olduğunu belirten Sinanoğlu, “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği üyesiydi. Bu nedenle gözaltına alındı, ağır işkence gördü ve ölümle tehdit edildi” dedi.
Sinanoğlu, Yaman ve Gül’ün gözaltında kaybedilmesine ilişkin şu bilgileri aktardı:
“4 Mayıs Pazartesi günü ağabeyi Feyyaz Yaman’ı işyeri telefonundan arayan bir kişi ‘Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte Fındıkzade’de gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Bir an önce emniyete başvurun’ dedi. Yaman ve Gül aileleri, önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ardından devletin ilgili tüm kurumlarına başvurdu. İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü girişimlerde bulundu. Ancak Hüsamettin ve Soner’in gözaltına alındığı kabul edilmedi.”
İçişleri Bakanlığı Soner Gül’ün 10 Mart 1991 tarihinde Malatya’da yakalanan A.N. isimli şahsın sorgudaki ifadesinde ismi geçtiği için polis tarafından arandığını iddia ettiğini dile getiren Sinanoğlu, girişimlerini sürdüren Yaman ailesinin 2 yıl boyunca polis takibinde tutulduğunu söyledi.
‘Gözaltında alındıkları itiraf edildi’
19 Aralık 2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın infazlar ve kayıplarla ilgili itiraflarının yayınlandığını hatırlatan Sinanoğlu, şunları kaydetti:
“Çarkın, yaptığı itirafların bir bölümünde Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü gözaltına aldıktan sonra ormanlık bir alanda sorguladıklarını ve infaz ettiklerini açıkladı ve olayı detaylarıyla anlattı. Bu beyanların ardından aile avukatları yeniden suç duyurusu yaparak dosyanın tekrar açılmasını istedi. Ayhan Çarkın’ın ifadeleri üzerine soruşturmanın canlandırılması gerekirken dosya zamanaşımına sürüklendi. Kayıp dosyalarındaki failleri cezasız bırakma ve gerçekleri karartma geleneği devam etti.”
‘Cezasızlığı sonlandırmak devletin görevidir’
Hüsamettin Yaman ve Soner Gül dosyasındaki cezasızlığı sonlandırmanın devletin anayasal görevi olduğunu belirten Sinanoğlu, bunun Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere göre de yasal zorunluluk olduğunu vurguladı. Sinanoğlu, Yaman ve Gül’ün dosyasında evrensel etik ve hukuk kurallarına uygun bir yargılama faaliyeti başlatmasını talep etti.