Ekonomide yaşanan sorunların temelinde kötü yönetim olduğuna dikkat çeken DEVA Partisi, 10 maddelik çözüm önerisinde bulundu.
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), son günlerde döviz kurlarında yaşanan gelişmelere ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, 10 maddelik çözüm önerisi yapıldı. Türk Lirası’nın gelişmekte olan ülkeler arasında en kötü performans gösteren para birimi olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Türk Lirası, geçen yıl sonuna göre, Amerikan Doları karşısında yüzde 23, Avro karşısında ise yüzde 29 oranında değer kaybetmiştir. Türk Lirası’nın yüksek değer kaybı yaşadığı ve istikrarsız olduğu dönemlerde yatırımcılar risk almak istememektedir. Bu durum, ekonomiyi yavaşlatmakta, yeni işlerin doğmasına engel olmakta ve hatta mevcut işleri azaltmaktadır. Türk Lirası’ndaki değer kaybı toplumun satın alım gücünü azaltmaktadır. Özellikle ücretli kesimin geliri enflasyon karşısında erimekte ve yoksulluk yaygınlaşmaktadır” denildi.
‘Sistem sorunları ağırlaştırdı’
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin yaşanmakta olan sorunları daha da ağırlaştırdığı vurgulanan açıklamada, hukukun üstünlüğü ilkesinin yok sayılması başta olmak üzere, kurum ve kuralların zayıflaması, kişisel yaklaşımların baskın hale gelmesi yatırımcıların ve iş dünyasının geleceğe güvenle bakmasını engellediği belirtildi.
Sorunların temeli kötü yönetim
Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunların temelinde kötü yönetim olduğunun altı çizilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Güvenilir olmaktan uzak ve sadece günü kurtarmayı hedefleyen ekonomi uygulamaları, Türk Lirası’nın son yıllarda gösterdiği kötü performansta büyük rol oynamıştır.
Merkez Bankası ve ekonomideki kilit kurumların bağımsız ve objektif bir anlayışla çalışmasının engellenmesi ve bu kurumların kapasitelerindeki zayıflama da bu gelişmelerde etkili olmuştur.
Para politikaları kuralsız ve enflasyon hedeflemesinden uzak bir şekilde uygulanmaya başlanmış, Merkez Bankası rezervleri şeffaflıktan yoksun bir şekilde döviz piyasalarına müdahale amacıyla kullanılmıştır.
Ranta ve verimsiz sektörlere dayalı büyüme modelini sürdürebilmek için kamu bankaları aracılığıyla dağıtılan kolay krediler, dolaşımdaki para miktarını ölçüsüzce artırmaktadır.”
DEVA Partisi’nin 10 maddelik önerileri ise şöyle:
“* DEVA Partisi olarak 17 Mart ve 18 Nisan’da açıkladığımız önerileri içeren, içsel tutarlılığa sahip, teknik kalitesi yüksek ve güven veren orta vadeli bir program katılımcı bir anlayışla hazırlanmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır. Bu planda iç ve dış finansman dengelerine ilişkin gerçekçi ve tutarlı bir çerçeve ortaya konulmalıdır. Planda alınan olağanüstü mali ve parasal önlemlerin orta vadede nasıl normalleştirileceğine ilişkin yol haritasına da yer verilmelidir.
* Merkez Bankası, elindeki tüm araçları enflasyon hedeflemesi, dalgalı kur ve serbest sermaye hareketleri anlayışına uygun, bağımsız ve etkin bir biçimde kullanmalıdır.
* Merkez Bankası rezervlerini güçlendirecek her türlü dış finansman imkanını değerlendirme konusunda azami çaba gösterilmelidir.
* Kamu bankaları vasıtasıyla şeffaflıktan uzak ve hedeflenen etkileri sağlamakta başarısız olan döviz müdahaleleri ivedilikle sonlandırılmalıdır.
* Başta kamu bankaları olmak üzere tüm bankaları, fayda ve risk analizlerine dayanmadan ucuz ve kolay kredi vermeye zorlamaktan vazgeçilmelidir. Bu doğrultuda aktif rasyosu uygulamasına son verilmelidir.
* Bütçe disiplinini sağlayacak mali kural hayata geçirilmelidir. Bütçe birliği, bütünlüğü ve disiplini yeniden tesis edilmelidir. Varlık Fonu gibi şeffaflıktan uzak uygulamalara son verilmelidir. Bunun yanında, bütçe açığının kontrolünde verimsiz kamu harcamalarının ve israfın kontrol altına alınması öncelikli olmalıdır.
* TCMB bilançosunda yıllardır biriktirilen ihtiyati yedek akçe kalemi bütçe açığının finansmanında şeffaflıktan uzak bir biçimde kullanılmıştır. Covid-19 gibi ortaya çıkabilecek ani risklere kalkan olabilecek bu tarz tasarruflara yönelik keyfi uygulamalara bir daha başvurulmamalıdır.
* Kamu yatırımları ve Kamu Özel Sektör İşbirliği uygulamaları şeffaflığı, katılımcılığı, yerindeliği ve etkinliği esas alan bir anlayışla yürütülmelidir.
* TÜİK’e güçlü bir bağımsızlık kazandırılmalı ve yayınladığı istatistiklerin kalite ve güvenilirliği en üst düzeye çıkartılmalıdır.
* Şahıs ve parti bazlı dar politik çıkarlar uğruna izlenen popülist politikalar bir kenara bırakılarak, kural ve kurum bazlı ekonomi yönetimine geçişi sağlayacak ve ekonomi yönetiminin kurumsal kapasitesini güçlendirecek düzenlemeler süratle hayata geçirilmelidir.”