Gençler biraz da ülke üzerindeki ağır havayı yumuşatmak için 10 Nisan Cuma günü saat 22.00’nin ‘Korona Bayramı’ olduğunu söyleyerek şakalaşıyorlar.
Korona’ya ‘bayram’ ettiren sokağa çıkma yasağının zamansız ilanının sahibi gözüken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, tecrübeli olduğunu ama bu kadarını da beklemediğini söylüyordu.
İlk önce Cumhurbaşkanı’nın talimatları ile
olduğu açıklamasını yaptı, sonra Bakanlığının genelgesi ile il valilerinin
karar aldıklarını duyurmayı yeğledi.
Bir de ‘eleştirileri aldım, kabul ettim,
hakaretleri de kabul ettim’ dedi.
Demokratik bir hesap verme zaten yoktu ama göz
altı filan da yoktu, anlayacağınız tam bir bayram havası…
Ama koronanın bayram havası…
Ancak alttan alan, mütevazi görüntüyle ‘hakaretleri
de eleştirileri de kabul etmek’le geçiştirilecek kadar basit bir mesele değil
bu mesele.
Bu kabul, sokağa çıkma yasağı ile günlerdir
harcanan emeğin, gözetilen faydanın bir çöpe dönüşmesini engellemedi,
engeleyemezdi de zaten…
Hangi boyutlarda engelleyemediğini
maalesef on dört gün sonra göreceğiz. Korona can pazarı demek çünkü…
Ölüm demek çünkü…
10 Nisan Korona Bayramı’ndaki
Cumhurbaşkanı’nın, Soylu’nun, Soylu’nun valilerinin katkıları
tartışılmakta…
Duruma bakıldıkça tartışılmaya da devam edecek. Bu ölüm potansiyeli yüksek sonuçlu bir ‘bayram’ olduğu için de sürekli yadedilerek tartışılacak da.
Ben bu meselede, sokağa çıkmama kararının yasal dayanak boyutunu tartışmak istiyorum. Çünkü salgın boyutuna kimin ne katkısı olduğu tartışılırken bu paldır küldür kararın yasallığı ve hukukiliği de sessizce geçiştirlemeyecek kadar önemli, hatta çok çok önemli.
Hukuksal zemindeki ilk çok şaşırtıcı noktayı söyleyeyim; İçişleri Bakanlığının ilk yayınladığı genelge ile Bakanlık sayfasında yer alan genelge tarihleri bakımından farklı. Buyrun hukuk devletine.
İlkinde ‘genelge’ tarihi 09.04.2020 iken, bakanlık sitesinde genelge tarihinin 10.04.2020 olduğunu görüyoruz. Neden? Bu tarih farkının siyasi sorumlusu kim ?
Peki, bu genelge neyi kapsıyor?
Genelgede valiliklerin alacağı tedbirler belirleniyor.
Bu tedbirlerden bir tanesi de otuz bir kentte 48 saat süreli ‘sokağa çıkma yasağı’.
Yasal dayanak ne? Neye dayanarak insanların temel hak ve özgürlüklerini askıya alıyorlar ?
Yasal dayanak olarak İller Yasası ve Umumi Hıfzıssıhha Yasası gösterilmekte.
Gene gelin buyrun…
Bu iki yasada da sokağa çıkma yasağına olanak veren bir düzenleme bulunmuyor.
Yasal olmayan bir şekilde ilan edilmiş bir
sokağa çıkma yasağı var…
Salgın dönemi ve sokağa çıkma yasağı gereği
ayrı bir tartışma. Bu tıbben çok gerekli olabilir ama bunun nasıl alınması
gerektiğini Anayasaya uygun olarak gerçekleştirmek mecburiyeti var.
Tabii anayasal bir devlet isek…
Sokağa çıkma yasağı alınmalı ise yöntemi bu
anılan yasalarda yazılı değil.
Bu karmaşada bunca keyfilikte, Anayasa
ihlallerinin tavan yaptığı bu dönemde çok mu önemli diyebilirsiniz.
Evet çok önemli. Çünkü siyasi iktidarın yasa
tanımaz keyfiliğini ve sonuçlarını görmek adına çok önemli.
Evet çok önemli; 2015 yılında Güneydoğu illerimizde uyguladıkları bu Anayasaya aykırı yöntemi Korona bahanesi ile tüm Türkiye’de uygulayabilecek hale getirdiler çünkü.
O zaman iç kamuoyu uyumuş ama Venedik Komisyonu
bunun Anayasaya uygun olmadığını vurgulamıştı…
Anayasa 13.madde der ki;
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Devamında gelen 15. Madde ise, hangi hallerde
sınırlama yapılacağını bize söylemektedir;
“Savaş,
seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak
ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar
için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.”
Anayasa’nın 119. maddesinde temel hak ve
hürriyetlere yapılan sınırlama ile ilgili korumalar getirilmiştir. Son
değişiklikler öncesinde daha sıkı korumalar vardı ama artık onlar yok. Neyse…
Bu korumalar, gerek bu kararların
alınmasındaki yetkililer, gerek süreler ve uygulanma şekline dair yöntem hakkındaki
hükümlerde tek tek sayılmıştır.
TBMM onayına sunulması,
resmi gazetede yayınlanması gibi.
İşte bu korumaların hiç biri İller
Kanunu ve Umumi Hıfsızsıhha Kanunu’nda yoktur.
İller Kanunun 11. maddesi valilere ve
kaymakamlara “huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik
emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması” ödevlerinin bir parçası olarak çok
geniş yetkiler vermektedir.
Bu kanunda, bir sokağa çıkma yasağı kararının alınmasından
önce yerine getirilmesi gereken maddi koşullar veya usuller hakkında bile bilgi
verilmemektedir ve yine bu tedbirin orantılılığının ve sınırlarının ve uygulama
şekillerinin değerlendirilmesi hakkında bir hüküm yer almamaktadır.
Anayasa yerine İller Kanunu’nun seçilmesi de
hukuksal keyfilikte önü alınamayan siyasi iktidar için bulunmaz nimet
olmaktadır. Ama anayasal düzendeki bir hukuk devletinde ağır bir sorumluluğu da
beraberinde getirir bu keyfilik…
Düşünün belirsiz bir fail canının istediği gibi
yasaktan 2 saat evvel sokağa çıkma kararı açıklayabilmektedir. Üstelik hiç bir
yasal koşulu sağlama gayretine dahi girmeye gerek görmeden, el insaf…
Yasal maddi koşullar sağlanmadığı için, makul
bir süre tanınmadığı için milyonları sokakta azrail ile kol kola
girmiş dolaşan koronanın kollarına attılar. Katil virüs koronaya bayram
ettirdiler…
Ciddi bir sorumluluk ciddi bir beceriksizlik.
Yasal dayanağı da olmayan ve hatta Anayasaya külliyen aykırı bu sokağa çıkma yasağının neticeleri ve sorumluluğu ‘eleştirileri, hakaretleri alan, kabul eden’ Soylu’ya mı, valilerine mi, Cumhurbaşkanına mı ait olacak sorusu ile yazımı bitirmiş, henüz klavye başında iken Soylu’nun istifa haberi duyuruldu…
Ancak bu istifa yürütmenin başı olan AKP Genel
Başkanı’nın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz…
Ortada Anayasal bir suç var…
Bu anayasal suç nedeniyle bir kaos var ve
çook daha önemlisi insanların katil virüse teslimi var…
Soylu ne diyor; ‘o gece 250 bin kişi sokağa çıktı’ diyor…
Bilim Kurulu ise ‘bir kişi virüsü 16 kişiye bulaştırıyor’ demekte.
250 bini 16 ile çarpın, ortaya 4 milyon kişi çıkıyor…
Aman Allah’ım…
İnsan söylerken titriyor…
Siyasal entrikaların üzerini örtemeyeceği bir korkunç durum…
İnşallah korona pek bayram edemez de bu korkunç
suç büyük bir katliama da dönüşmez…