MİT mensubunun cenazesine dair haber nedeniyle yargılanan Hülya Kılınç, hangi bakış açısıyla bakılırsa bakılsın sadece bir cenaze haberi yaptığını söyledi.
Gazeteciler Ferhat Çelik 7 aydır gazeteci olduklarını ispatlamaya çalıştıklarını iki satır haber için 19 yıla kadar hapislerinin istendiğini belirtirken, Murat Ağırel ise, “Gündüz vakti bu salonda elinde fener adalet arıyorum.” dedi.
Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenazesine dair haber gerekçe gösterilerek haklarında dava açılan gazeteciler Oda TV Genel Yayın yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser ikinci kez hakim karşısına çıktı.
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan gazeteciler Ferhat Çelik ile Barış Terkoğlu ve avukatları, tutuklu yargılanan Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılıç hazır bulundu.
Duruşma salonuna sınırlı sayıda izleyici alındı
Duruşma salonunda yeterli yer olmadığı ve Covid-19 salgın gerekçe gösterilerek mahkeme heyeti duruşmaya sınırlı sayıda izleyici alınmasına karar verdi. Bunun üzerine salonda tartışma yaşandı. Milletvekillerin araya girmesiyle tartışma son bulurken salonda sınırlı sayıda gazetecinin bulunmasına karar verildi.
Kimlik tespitlerin ardından duruşmaya geçildi. İlk olarak savcı mahkemeye sunduğu mütalaanın özetini okudu. Savcı mütalaada tüm sanıkların cezalandırılmasını, Erk Acarer’in dosyanın ayrılmasını, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in tutukluluklarının devamı yönünde karar verilmesini istedi.
Hülya Kılınç: Sadece bir cenaze haberiydi
Daha sonra gazetecilerin savunmalarına geçildi. İlk olarak söz alan Hülya Kılınç, daha önce verdiği savunmasını tekrar ettiğini hangi bakış açısıyla bakılırsa bakılsın sadece bir cenaze haberi yaptığını söyledi. Kılınç, haberde yayınlanan fotoğraflarda MİT mensuplarının olduğunu bilmediğini, bilmesinin de mümkün olmadığını ifade etti.
Eğer MİT mensubu olduğunu bilmeyenler hakkında suç isnadı yapılmıyorsa kendisi içinde bir suç isnadı yapılmaması gerektiğini ifade eden Kılınç, “Cenazede çekilen fotoğraflar gizli çekilmemiştir. Akhisar Belediyesi’nden temin edilmiştir. Fotoğrafta sadece cenazeyi taşıyan köylüler görünmektedir. Eğer cenazenin köylülerin taşıdığını gösteren bu fotoğraflarda MİT mensubunu deşifre etmek isteseydim, haberde ‘şehidin mesai arkadaşları da cenazeye katıldı’ ibaresi yer alırdı. Ben yalnızca gazetecilik yapmak kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım. Mahkemenizden tutukluğumun kaldırmasını ve beraatımı talep ediyorum” dedi.
Barış Pehlivan: İfşayı savcılar yaptı
Daha sonra Barış Pehlivan savunma yaptı. Pehlivan, şunları ifade etti: “Şehit cenazesi haberi yayınlayarak suç işlediğim söyleniyor. MİT mensubuna dair fotoğraflar ve bilgiler, Odatv’den çok önce açıklandı, yayınlandı ve yayıldı. Yani bizim yayınladığımız haberde MİT mensubuna dair özel hiçbir yeni olgu yok. Bu gerçeğe rağmen biz hem şehidin ailesini hem de MİT Kanunu’nu düşünerek ekstra bir hassasiyet gösterdik. Ve daha önce ifşa olmasına rağmen, şehidin soy ismini, ailesinin isimleri ile soy isimlerini, cenazenin kaldırıldığı köyün adını yayınlamadık. İddia makamı da bu yadsınamaz gerçeğin farkında olarak, bizi asıl şehit cenazesinden bir kareyle suçladı. Gizli çekilmediği ortaya çıkan, şehidin tabutunun taşınma karesinde MİT mensuplarının da olduğunu iddia ettiler. Ve biz, ilgili bir adet fotoğrafta MİT mensubu olduğu iddiasını ilk kez iddianameden öğrendik. Yani ifşayı savcılar yaptı.”
‘Önemli olan toplumun ve tarihin gözünde yazdıklarımızın değeridir’
Koltuk sahiplerinin gazetecileri sevmediğini dile getiren Pehlivan, “Hep alkış, hep övgü, hep dalkavukluk isterler. Buna karşı durup kalemin namusuna sahip çıkanlara ise bedel ödetirler. Hiç önemi yok. Önemli olan toplumun ve tarihin gözünde yazdıklarımızın değeri ve etkisidir. Bu binanın Avrupa’nın en büyük adliyesi olduğunu herkes yazar. Ama bu adliye içinde hangi adaletsizlikler yaşandığını sadece gerçek gazeteciler yazar.” dedi.
‘Vereceğiniz kararda gerçek neyse onun sesi olmanızdır’
Bu davada bir haberin değil tüm haberciliğinin cezalandırılmak istendiğini söyleyen Pehlivan, “Ben bunu, yani niye sanık sandalyesinde olduğumu bildiğimden dolayı korkmuyorum. Sizden de talebim; vereceğiniz kararda korkunun değil, gerçek neyse onun sesi olmanızdır” ifadelerini kullandı.
Ağırel: Bu salonda elinde fener adalet arıyorum
Ardından Murat Ağırel’in savunmasına geçildi. “İnsanları adalet cezalandırıyor” inancının, “insanlar insanları cezalandırıyor” inancına dönüştüğünü söyleyen Ağırel, “Mütalaada istenen cezayı görünce yine boşa umutlandığımı anladım. Biz bunları adaletle aşacağız. Siyasi gücün mahkeme salonlarına girmesini engelleyerek yapacağız bunu.” dedi. Davanın siyasi bir dava olduğunu söyleyen Ağırel, şunları ifade etti:
“Bu dava hukuki bir dava olmuş olsaydı ilk duruşmada kovuşturmaya yer vermeden hepimiz serbest kalırdık. Adalet, tren kompartımanında hep yanık durduğu halde fark edilmeyen ama asıl değeri karanlık tünel geçilirken ortaya çıkan lamba gibidir. Ben gazeteciyim. Gazeteci dediğiniz kişi onun bunun istediğini yazan, güce dalkavukluk eden ve korktuğu için kalemini satan değildir. Gazeteci halkın yanında duran, onun derdiyle dertlenen demokrasi ve insan haklarını içselleştirmiş kişidir. Gazeteci toplumun vicdanıdır. Ülkeyi karanlık tünele sokmaya çalışanlar, tarih boyunca ışık tutanlardan hoşlanmazlar. Korkuyu örgütleyenler, baskıyı şiddeti, hukuksuzluğu, yargıyı enstrüman olarak kullananlara karşı mücadelemiz dün olduğu gibi bugün de devam edecektir. Ben de gündüz vakti bu salonda elinde fener adalet arıyorum.”
Barış Terkoğlu: Bu davada hüküm namına bir şey bırakmadılar
Tutuksuz yargılanan Barış Terkoğlu, da yaptığı savunmada, şunları ifade etti:
“Seçilmiş sanıklar için yaratılmış böyle davaların bir özelliği var. Daha soruşturma bile açılmadan hakkınızda hüküm veriyorlar. Gözaltına bile alınmadan cezanız kesiliyor. Savcılar iddianame hazırlamak için gösterecekleri çabayı yandaşlarına evrak sızdırmaya harcadıkları için, duruşmaya çıkmadan iddia tüketiliyor. Haberlerin savcı bilgisayarında mı yoksa iddianamelerin bazı gazetelerde mi yazıldığını bilmediğimiz bu davada, hüküm namına bir şey bırakmadılar.”
‘Bugün yargılandığımız dava uslandırma davasıdır’
Terkoğlu bir tarikat şeyhinin 12 yaşında bir çocuğu istismar ettiğine ilişkin yaptıkları haberin çığlık olduğunu ancak haklarında soruşturma açıldığına işaret ederek, şunları ifade etti:
“Ama biz ‘doğru yaptık, iyi ki yaptık’ dedik. Ben huzurluyum. ‘gazetecilik budur’ diyorum. Otoritelerle savaşmadan, yerleşik olanla kavga etmeden, güç sahiplerini karşınıza almadan çürümüş dallara baltayı vuramazsınız. Emin olun; sözün, harfin, kelimenin yayını her gerdiğinizde size ‘uslu dur’ diyen bir savcı karşınıza çıkıyor. Bugün yargılandığımız dava da bir uslandırma davasıdır. Benim için bu nedenle de hükümsüzdür. Tek dileğim; kararınız başından sonuna suç olan bu soruşturmanın, bu iddianamenin, bu davanın, bu mütalaanın devamı olmasın. Bırakın bu suç, bu kağıttan kuleyi kuranların üstüne devrilsin.”
Ferhat Çelik: 7 aydır gazeteci olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz
Duruşmaya kısa bir ara verildi. Aranın ardından Mehmet Ferhat Çelik’in savunması ile duruşma devam etti. 7 aydır casus değil de gazeteci olduklarını ispatlamaya çalıştıklarını belirten Çelik, “Masa başında acemice üretilen ve nereden tutarsanız tutun elinizde kalacak olan bir suçlamalar silsilesiyle itham edildik. Defalarca vurguladığımız gibi ne bu haberden istihbarı bir suç oluşturulabilir ne de Yeni Yaşam gazetesinden casusluk faaliyeti çıkar” diye konuştu.
Yapılan haberin içinde hangi kaynaklardan haberin temin edildiğinin açıkça yazıldığını belirten Çelik, internet yoluyla ya da başka bir şekilde kamuoyuna açıklanan bir bilginin daha sonra yazılı basında yer almasının özel bir suç oluşturmayacağını dile getirdi. Savcılığın doğrudan Yeni Yaşam gazetesinin ifşa suçunu işlediğini ileri sürdüğünü aktaran Çelik, “Her şeyi bir kenara bırakıp, bu haberin ilk kez bizde yayınlandığı savı üzerinden gidelim. Peki haberlerimizin neresinde yaşamını yitirenlerin MİT mensubu olduğu yazıyor? Adı geçen personellerin önlerine eklenen sıfatlar, açık biçimde bu kişilerin asker olduğu varsayımına dayanıyor” dedi.
‘Mütalaada tek bir delil bile sunulamadı’
Savcının mahkemeye sunduğu mütalaada, böylesi önemli bir organizasyon iddiası ortaya atılırken bir delil bile sunulamadığını söyleyen Çelik, “Oysa biz Yeni Yaşam gazetesi olarak bu haberin yayınlandığı dönemde bırakın başka yayın organlarıyla irtibata geçip organize ve planlı bir faaliyetin içine girmeyi, kendi yayın toplantımızda dahi bu haber gündemimize girmemiştir.” diye konuştu.
Bir avuç muhalif medyanın davalar, kapatma ve para cezaları ile susturulmak istendiği bir dönemden geçtiklerini ifade eden Çelik, “En çok tutuklu gazeteci bizde. Yasaların kişilere göre değil, herkese adil ve eşit biçimde uygulanmasını istiyoruz. Katliam çağrıları yapan, taciz tecavüzü meşrulaştıran, ötekileştirici bir dil kullanan, ırkçılık ve mezhepçilik yapan, açıkça küfür ve hakaret eden medya organlarına hoşgörü gösterilecek, ancak muhalif ve eleştirel yayıncılık yapanlar, bizim örneğimizde olduğu gibi eften püften gerekçelerle ezilmek istenecek.” dedi.
‘İki satır haber üzerinden 19 yıla kadar hapsimiz isteniyor’
İki satır haber üzerinden 19 yıla kadar hapislerinin istendiğine dikkat çeken Çelik, “Bu bile başlı başına içine düştüğümüz durumun vahametini özetlemeye yeter de artar.” diye konuştu. Beraatını talep eden Çelik, “Şayet heyet olarak kararı başka bir celseye bırakacaksanız şehir dışına çıkma yasağı tedbirinin kaldırılmasını talep ediyorum. Mesleğim gereği birçok kente gitmem gerekiyor, ancak bu yasak seyahat etmeme engel olmaktadır” şeklinde konuştu.
Adından söz alan Aydın Keser’in avukatı Keser’in Covid-19 test pozitif çıkan biriyle temasta bulunduğu için duruşmaya katılamadığını söyledi. Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden duruşmaya katılan Akhisar Belediyesi basın çalışanı Eren Ekinci de, önceki savunmasını tekrar ederek beraatını talep etti.
Sanık savunmalarının ardından duruşmaya 45 dakika ara verildi.
Kaynak: MA