Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni “kayyımı” Naci İnci tarafından görevine son verilen akademisyen Feyzi Erçin, “Haklarımızın gasp edilmesine hiçbir zaman izin vermeyeceğiz” dedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi’ne 2 Ocak’ta rektör olarak atadığı Prof. Dr. Melih Bulu’yu, üniversite görev yapan öğretim üyeleri ve öğrencilerin protestoları üzerine 14 Temmuz’da görevden aldı. Kararname ile getirildiği görevden 195 gün sonra yine bir kararname ile alınan Bulu’nun yerine ise, vekaleten yardımcısı olan Prof. Dr. Mehmet Naci İnci atandı.
Yapılan rektörlük seçimlerinde öğretim üyelerinin yüzde 95 oranında karşı oy kullanmasına rağmen Naci İnci, Cumhurbaşkanı tarafından üniversiteye yeni “kayyım rektör” olarak atandı. Akademisyen ve öğrenciler ise bu karara karşı protestolarını sürdürüyor.
Naci İnci’nin Bulu’nun vekili olduğu sırada üniversitedeki görevine son verdiği akademisyen Feyzi Erçin, Boğaziçi’nde verilen direnişine ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
8 aylık direniş
Melih Bulu’nun “kayyım rektör” olarak atandığı ilk günden itibaren üniversitenin bütün bileşenleri tarafından protesto edildiğini dile getiren Erçin, bu atama ve sonrasında üniversiteye dönük müdahalelerin politik olduğu kadar hukuken de yanlış olduğunu vurguladı. Erçin, bu yüzden 8 aylık süreçte hem protesto haklarını kullandıklarını hem de hukuki yolları kullandıklarını ifade etti.
Mülakatlar gerçekleşmedi
İnci’nin ikinci “kayyım rektör” olarak atanmasıyla direniş ve protestoların ikinci yarısının başladığını belirten Erçin, “Kayyum Melih Bulu dönemi” ve “Kayyum Naci İnci dönemi” olarak adlandırdıkları bu dönemlere bakıldığında hem farklılıkların hem de benzerliklerin olduğunu kaydetti.
Erçin, “Benzer çünkü ya vekaleten ya da ortak kararlar alındığı için şuan ki kayyum Naci İnci’nin kararlarda ya imzası ya da onayı vardı. İki dönem arasındaki farklılıklar ise prensipte atamaya karşı olan akademisyenler açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Bu atamayı diğerinden farklı kılan şey aslında atayan iktidarın Boğaziçi Üniversitesi direnişini ve bütün gelişmeleri görerek bu kişiyi atamasıdır. Yani neden bu şartlarda bu kişi tercih edildi diyerek yapılmak isteneni yorumlamak şart” dedi.
Garabet bir atama
İkinci atama öncesinde akademisyenlerin güven oylaması yaparak kendi aralarında 17 aday çıkardığını, bunlardan birisinin atanması durumunda arkasında duracaklarını gösterdiklerini belirten Erçin, aslında böylece ‘Biz bu meseleyi çözmek istiyoruz ve aramızda çözüm için aday olabilecek çok kişi var’ mesajı vermek istenildiğinin altını çizdi.
“Üniversite özerk olsun”
Fakat garabet bir atama yapıldığını ifade eden söyleyen Erçin, devamında şunları söyledi: “Atanabilecek en kötü isim atandı. Hem atama hem yeni bir isim hem de önceki dönemin bütün sorumluluğunu taşıyan bir kişi. Bu atamayla birlikte atama merci ‘siz ne yaparsanız yapın biz bunu böyle istiyoruz’ söylemini gösterdi. Öyle gözüküyor ki biz özerk bir üniversite için bir takım taleplerde bulunuyoruz, karşımızdakiler de üniversite özerk olmasın istiyor. Ama daha da içinde pek çok dinamik olan bir durum var. Bunu siyaseten doğru değerlendirmeliyiz.”
İnci’nin de imzası var
Erçin, Bulu döneminde üniversiteye çok hasar verildiğini, bu hasarların altında İnci’nin de imzası olduğu kaydetti. İnci’nin, atanmasıyla birlikte daha da sert bir tavır alacağının belli olduğunu dile getiren Erçin, “Bunun aksini ummak veya aksinin vaat edilmesi halinde buna inanmak imkansız geliyor. Naci İnci bilakis; ‘ben bu üniversiteyi demir yumrukla yönetirim’ mesajını vermeye çalışıyor. Kendi adaylık başvurusunun altında vaatlerinde başvurduğu tehditkar imaları görüyoruz. Nitekim Can Candan’ın ve benim derslerimin açılmaması protestolara somut olarak ‘meslekleriniz doğrultusunda bile destek verseniz buna müsaade etmeyeceğim’ mesajını akademisyenlere veriyordu” ifadelerini kullandı.
Beyhude bir çaba
Üniversitelere kayyım atamasının ısrarının altında “iktidarın kendi oy tabanını kaybetmeye başlaması, gençlerin zihinlerini ve kalplerini kaybetmesi” olduğunu söyleyen Erçin, şunları ekledi: “Kaybetmelerinin sebebini de büyük ihtimalle üniversitelerdeki kalan özgür ortama bağlıyorlar. Çünkü insanların, üniversite bileşenlerinin birbiriyle etkileşimi paylaşımı onları güçlü kılıyor, onlara dünyanın nereye gittiğini gösteriyor. Bunlar da iktidar için erimeyi hızlandıracak bir ihtimal. O yüzden gençlere, onların düşüncesine yön vermek, sıkıştırmak, zorlamak maksadıyla yaptıkları beyhude bir çaba gibi geliyor.”
Bu şekildeki atamaların üniversiteye verdiği zararlara da değinen Erçin, “Bilim objektif olmak zorunda. Üniversitelerin özerk olmadığı, iktidarın veya bir kişinin yönlendirdiği zaman artık bilim insanlarının özgürce bilim yapmaları imkansız hale geliyor. Sonuçta bilim de politik bir şey, bilimin nasıl yapıldığı da politik bir şey. İktidar oraya kendi zihniyetinde kendi yandaşı, kendi güdümünde, ulaşabileceği veya yönlendirebileceği birilerini görevlendirdiği zaman artık oradan özgür bir bilim çıkmasının ihtimali hele de Türkiye gibi daha otoriter rejimlerde imkansız hale geliyor. Bu şekilde yönetilen bir üniversite de güvenli alan olmaktan, öğrenciler için gelecek planı yapılan bir yer olmaktan çıktığı gibi bir yandan da oradan çıkacak proje iktidara hizmet edecektir” dedi.
“Hakkımıza sahip çıkacağız”
Erçin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçimle başa gelen ama daha sonra işler kendi istediği gibi gitmeyince bütün seçilmiş kurumların yerine seçimleri geri planda bırakacak, demokratik süreç ve kurumları hiçe sayan bir yönetim anlayışının son çırpınışları. Kaybettikleri ya da seçim olursa kaybedeceklerini anladıkları noktada, her türlü seçimi -ki bunlara baro, üniversite, belediye seçimleri de dahil- fiziksel güç olarak farklı yöntemlerle dayatmalarda bulunduklarında başarabileceklerini düşünüyorlar. Bu gücün onlarda olmadığını hissettirmek bence mücadele etmenin en önemli yolu. Hem vicdanen hem de kenetlenmiş halk olarak haklarımızın gasp edilmesine hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. O yüzden seçimle gelecek kurumlardaki seçme ve seçilme hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız.”
Demokratik seçim sistemi
Erçin, rektör seçimlerinde adil, demokratik ve tüm bileşenlerin söz hakkının olduğu bir seçim sisteminin yaratılması gerektiğine vurgu yaparak, dünyada bunun örneklerinin olduğunu söyledi. Son atamayla birlikte üniversite bileşenlerini zorlu bir sürecin beklediğine işaret eden Erçin, atama yapan merciinin, “Ben sizin 8 aydır yapmış olduğunuz direnişi, protestoları yok sayıyorum. Ben bildiğim gibi hatta bir önceki dönemin tüm kötülüklerini barındıran bir kişiyi atamak suretiyle irademi gösteriyorum” diyerek bileşenlerin iradesini hiçe saydığını söyledi.
“Direniş Büyüyecek”
Bu tip mücadelelerde zorlu süreçlerin beraberinde büyük bir başarıyı getirdiğinin altını çizen Erçin, “Çünkü daha fazla bir kenetlenmeyle, irade, direniş öne çıkıyor. İşimiz daha zor anlamında söylemiyorum ama daha farklı bir döneme geçileceği kesin. Şu andan sonra zaten direnişin sönümlenmesi gibi bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa büyüyecektir” ifadelerini kullandı.
Bütün üniversite bileşenlerinin bir arada olma duygusundan vazgeçmemeleri gerektiğinin önemini vurgulayan Erçin, son olarak şunları söyledi: “Birlikte olursak kazanacağımızın ve bu meselenin bütün üniversitelerin ortak akademik özerklik meselesi olduğunu hatırlanmalı. Buna bütün kamuoyunun destek vermesi gerekir, çünkü istenen demokratik ve ülkenin geleceğine, eğitime yönelik bir talep.”.
MA / Kadir Güney