“Pandemik koşulların çocuk ve eğitim hakkına etkisi” panelinde konuşan katılımcılar, anadilde eğitimin iktidar tarafından görmezden gelindiği belirtildi.
Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi ve Wabi Sabi Sağlık Araştırmaları Merkezi, “Pandemi krizine sözümüz var” etkinlikleri kapsamında, “Pandemik koşulların çocuk ve eğitim hakkına etkisi” konulu online panel düzenledi.
Kolaylaştırıcılığını Wabi Sabi Sağlık Araştırmaları Merkezi Sözcüsü Sergen Sucu’nun yaptığı panele Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Necla Kurul, Göç Vakfı Başkanı Çiğdem Ertak, Çocuk Hakları Aktivisti Yeşim Mutlu konuşmacı olarak katıldı.
Strateji yok
Panelde ilk olarak konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Necla Kurul, eğitimin de pandemi sürecinde kriz yaşayan alanlardan biri olduğunu söyledi. Eğitimin, ülke genelinde 25 milyon öğrencinin ve 1 milyon 200 bin eğitim emekçinin bulunduğu bir alan olduğunu kaydeden Kurul, pandemiden öncede çeşitli krizlerin bulunduğunu hatırlatarak pandemi sürecinde eğitimin askıya alındığını ve boşluğa itildiğini ifade etti. Türkiye gibi otoriter ülkelerin pandemi sürecinde ilk olarak okulu kapattığını ve daha sonra gerekli önlemleri almadan en son açan ülkeler arasında olduğunu dile getiren Kurul, “Eğitimde çocukları gençleri önceleyen bir strateji yok. Şunu gördük ki antikapitalist bir mücadele son derece önemli” dedi.
Eğitimdeki eşitsizliklerin yüz yüze eğitimde de var olduğunu dile getiren Kurul, “Uzaktan eğitime geçildiği zaman artık evin koşullarına göre eğitim alma durumu ortaya çıktı. Başlangıçta 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitim sisteminden koptuğunu ve bağlanamadığını Milli Eğitim Bakanı söylemişti. Yüz yüze eğitimde özellikle sınıfsal eşitsizlikler vardı ama rakamları bu denli ortaya dökmek mümkün değildi. Çünkü okul çocuklara eğitimi eşit verme olanağı yaratıyordu. Öğrenci yoksul da olsa gelir düzeyi yüksek de olsa okul ortamına geliyor ve aynı okul içinde fark gözetmeksizin eğitim alıyordu. Oysa uzaktan eğitimde birden bire evin içine dönen, yalnızlaşan, evin içindeki hâkim kültür ve normlar bağlamında çocukların hareket ettiği, kendi mahallesine ve ailesinin kültürüne gömülü bir hayat başladı” diye konuştu.
‘Anadil sorunu görmezden geliniyor’
Milli Eğitim Bakanlığı’nın son raporuna göre, sadece 600 bin öğrenciye tablet dağıtılabildiğini kaydeden Kurul, “Batman ve Diyarbakır’da öğrencilerin dersleri takip etme oranları kaçtır diye bir araştırma yaptık. Yapılan araştırmada uzaktan eğitime öğrencilerin yüzde 20’nin altında bir oran olarak erişebildiğini gördük. Tabii bölge itibariyle anadilinde eğitim vermeyen, anadilinde eğitimi yok sayan ve görmezden gelen siyasal iktidar açısından görünür bir sorun değildir. Evin içinde Türkçe bilmediği için öğretmen ile temas kuracak anne ve baba olmadığında veya öğretmenin direk çocuğun kendi ile temas kuramamasında çocuğun anlamadığı bir dil karşısında olması nedeniyle çocuğun süreçten çekilmesi, duygusal bir kopuş yaşaması çok olağan” ifadelerini kullandı.
‘Çocuk hakları bir kenara bırakıldı’
Ardından konuşan Göç Vakfı Başkanı Çiğdem Ertak ise, bu gün yaşanan eğitim krizini ve çocuk hakları ihlallerini anlayabilmek için geçmişi hatırlamak gerektiğini vurguladı. “2021 yılında hala görüyoruz ki çocuklar eşit bir şekilde, adil bir düzen içinde eğitim hakkına sahip değiller” diyen Ertak, “Yaşanan kriz küresel çapta ama Türkiye’de salgın ilk başladığı zaman bir takım tedbirler ve kısıtlamalar getirildi. Bu kısıtlamalardan ilk olarak etkilenen kesim çocuklardı. Bu kısıtlamalar ve tedbirlerin yanında çocuğu eve kapatan, okulundan uzaklaştıran, arkadaşları ile ilişkini ya tamamen yok eden ya da ciddi anlamda kısıtlayan bir sistemde çocuk eve kapanarak aslında kapandığı süreçten bu güne kadar çok ciddi hak ihalelerine maruz kaldı. Ev içine kapanan çocuk okulundan uzaklaştı, düzeni bozuldu, ne olduğunu anlamadığı bir düzene girdi, arkadaşlarıyla ilişkileri koptu, aile için şiddet vakalarında ciddi oranda artış oldu. İşsizliğin artmasıyla beraber aile içinde yaşanan o ekonomik muğlaklık sürecinde ya doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen bir kesimdi” şeklinde konuştu.
Yetişkinlerin uğradıkları hak ihlallerini bir şekilde dile getirebilirken çocuklara bunun olanağının verilmediğinin altını çizen Ertak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çocuğa kendi duygularını anlatma, fikirlerini dile getirme alanı yaratılmadığı için çocukların yaşadıkları haksızlık ve hak ihlallerini vurgulamak da yine biz yetişkinlere düşüyor. Salgından önce var olan sosyo-ekonomik eşitsizlikler, adil olmayan sistemler salgınla birlikte derinleşti ve kriz haline geldi. Uzaktan eğitim ile birlikte bu daha net göründü. Yoksul ailelerin çocukları teknolojik cihazlara erişemedikleri için eğitimden mahrum bırakıldılar. Çocukların bütün hakları bu süreçte bir kenara bırakıldı. Eğitim hakkından mahrum kalan bir çocuk diğer bütün haklarından mahrum bırakılma riskini taşımaktadır. Pandemi süreci çocuk hakları ihlallerini ve eşitsizlikleri daha çok gözler önüne serdi.”
‘Pandemi çoklu dezavantajlı süreçlere neden oldu’
Son olarak konuşan Çocuk Hakları Aktivisti Yeşim Mutlu da, yetişkinlerin bile içinden geçilen pandemi sürecinde zorlandıklarını belirterek, çocuklar için bu sürecin daha zor ve anlaşılması güç olduğunu dile getirdi. “Mülteciler yurttaşlara göre, çocuklar yetişkinlere göre, kadınlar erkeklere göre, engelli bireyler engelli olmayan bireylere göre daha dezavantajlı duruma geldiler” diyen Mutlu, “Bunların hepsi bu süreçte çoklu dezavantajlı süreçlerin çıkmasına neden oldu. Çocuklar bugün Türkiye nüfusunun yüzde 30’unu oluşturuyor ama hiçbir şekilde çocuk katılımını içselleştiremediğimiz sistem silsilesinin içinden geçiyoruz” dedi.
MA / MERSİN