“İleriki yıllarda asbest maruziyetinden kitlesel ölümlerle karşılaşabiliriz”

Sosyal Bilimci Aslı Odman, Karantina TV’de yapılan “Sağlık Toplum Siyaset” programında “Görünmez Salgın Asbest”i tüm yönleriyle anlattı.

Asbestli bina yıkımı

Ayla Türksoy

Asbestin bu kadar yakınımızda olduğunu bilmek bizi neden bilinçli ve sorumlu bir tavra sürüklemiyor? 1980’li yıllardan 2000’li yıllara dek inşa edilen binalarda çok ucuz ve yüksek ısıya dayanıklı olması nedeniyle izolasyon malzemesi olarak asbestin yoğun olarak kullanıldığı belirtiliyor.

Gözle görülemeyecek kadar küçük bir lif olan ve havaya karıştığında solunum yoluyla alınarak, tutunduğu organlarda kansere neden olan asbestin, kentsel dönüşüm esnasında sorumsuzca etrafa saçıldığını duymak dehşet verici değil mi? Acaba İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den taşınsak mı? Peki ya Türkiye’nin yaklaşık bin ilçesinde, İller Bankası tarafından döşenen asbestli su borularından birine denk gelirsek? Asbestli su borularını, dekontaminasyonla (tamamen havasız bir ortamda, özel giyimli uzmanlar tarafından) sökmek yerine “açık havada törenle söküm fotoğrafları paylaşan belediye başkanlarına ne diyeceğiz?

Söküm için Türkiye’ye getirilen asbestli gemiler ve asbestli havagazı fabrikaları için meslek odaları, dernekler ve hak savunucularının açtığı davalar sürer ve çoğunlukla, söküm de yıkım da “oldu bitti ile” tamamlanırken, asbest ölçümleri yapılmış, mevzuata uyulmuş mu? Tüm bu işlerde çalışan işçiler on ile kırk yıl sonrasında akciğer, mezotelyama, lenfoma, mide kanseri olduğunda, hayatını kaybettiğinde asbest maruziyeti meslek hastalığı olarak gösterilecek mi? Tazminatları şirketler mi, kamu mu ödeyecek? Kentsel dönüşüm için yıkılan binaların çevresinde yaşayan ve mesleği inşaat işçiliği olmayanlar; yıkım öncesi binaya giren hurdacılar; açıkta taşınan hafriyat malzemesinin döküldüğü bölgede yaşayan çoluk çocuk; havaya, suya ve gıdaya bulaşan asbest; herkesi etkisine maruz bırakmaz mı? Yasaklanmasına rağmen piyasada satılan bebek pudralarındaki asbest neden denetlenmiyor?

Sosyal Bilimci ve İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Gönüllüsü Aslı Odman ile Karantina TV’de yaptığımız “Sağlık Toplum Siyaset” programında “Görünmez Salgın Asbest” i tüm yönleriyle konuşmaya çalıştık. Fransa’da 1972-1997 yılları arasında geniş bir halk kesimi tarafından örgütlenen propaganda ses bulur ve asbest yasaklanırken, Türkiye’de ancak AB mevzuatı çerçevesinde yıllar sonra mevzuata alınan asbest yasağı, ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak tehlike saçmaya devam ediyor. Konuyla ilgili meslek odaları, uzmanlık dernekleri ve halk sağlığı uzmanlarıyla çalışan ve araştırmalar yapan Aslı Odman’ın programda verdiği bilgilerden bazılarını yazıda bulabilirsiniz.

Görünmez Salgın: Asbest

İş cinayetleri konusunu araştırırken asbestle karşılaştığını belirten Odman, “asbestin, ciddi bir maruziyetten on ile kırk sene sonra akciğer, mezotelyoma, mide kanseri gibi kanserlere yol açtığını” ve “hastalanan, hayatını kaybeden kişilerin öncesinde bina yıkımına maruz kaldığı ya da marley fabrikasında çalıştığı gibi cevapları olduğunu” belirterek şöyle devam etti:

Türkiye’de hiçbir meslek hastalığı kanunda tanımlanmıyor. Asbestle ilgili alanlarda doğrudan çalışanların meslek hastalığı tanısı konulmasından çok uzağız. Tabiî, bu çok bilinçli bir politika. 2013’ten beri meslek hastalıklarından kimse ölmüyor gibi görünüyor. Oysa en az on beş-yirmi bin kişinin meslek hastalığı nedeniyle öldüğünü biliyoruz. Covid’de de bunu görüyoruz. Asbest konusunda çevresel maruziyet jeologların çalışmaları sayesinde haritalandı, ancak mesleki maruziyet halen gösterilmiyor.

Asbest içerikli su boruları ve yasağa rağmen halen amyant adıyla ithal edilen asbest

Dehşet verici bir nokta da Türkiye’de bine yakın ilçenin çoğunda halen asbestli su boruları kullanılıyor. İller Bankası bu maddenin önemli alıcılarından biri ve kendi fabrikalarında asbestli su borusu üretiyor. Şu anda Ankara’da su borularının değişimiyle ilgili büyük bir tartışma var. Bunlar 1993’e kadar döşenen ve ithal asbestle yapılan borular. İşin bir başka boyutu da asbestin yasaklanmış olmasına rağmen halen amyant adıyla ithal edilmesi, denetlenmemesi…

Mevzuat var, sorun uygulamada!

Asbestle ilgili mevzuat son on senede oluştu ancak Türkiye’de çoğunlukla sorun uygulamada. Asbestten arındırılma belgeleri yapıldı fakat çok büyük binaların yıkımında bunlara uyulmazken, çok daha küçük ve görünmez olan toprak altındaki su borularında böyle bir şey dahi yok. Asbestli su borularının sökümüne dair haberlerin yüzde 99’u, belediyelerin suç teşkil eden fotoğraflarından oluşuyor. Asbest söküm bölgesinde kimsenin olmaması gerekiyor. İnternete girdiğinizde belediye başkanları şenlikli pozlarla ‘asbestli su borularını değiştirdik’ demeçleri veriyorlar. Bu şekilde sökülmesi, döşenmesinden daha feci. Dozerler boruları söküyor, etrafta çocuklar! Bunların hepsi tehlikeli atık kategorisinde. Asbestli hafriyat nereye, nasıl taşınıyor, nerede konumlandırılıyor?  

Sağlık Bakanlığı’nın asbest konusundaki tutumu nasıl?

Asbest hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hem Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluk alanı. Sağlık Eylem planı yapıldı ancak bu, çevresel mağduriyet odaklı rapor düzleminde sınırlı kaldı. ‘Mesleki maruziyetle ilgili çalışmalar yapılması gerekmektedir’ yazılmasına rağmen rapor orada bırakıldı. Bundan sonra Sağlık Bakanlığı’nın proaktif bir eylemi yok, var olan sorunlarda bile müdahale etmediğini görüyoruz. Örneğin kentsel dönüşüm mahallerinde endüstriyel yapılar da yıkılıyor ve orada izolasyon malzemesi olarak fazla miktarda kullanılan asbest var. İstanbul’da Silahtarağa Elektrik Santrali’nin, Ankara’da Havagazı Fabrikası’nın yıkımı ya da su borularının değişimi gibi konuların hepsinde, Sağlık Bakanlığı’nın resen sorumluluk alıp ilgilenmesi lazım. Bu yapılmıyor. Çoğu zaman meslek odaları bu hızlı, arsız dönüşümü, en azından yıkımları yavaşlatmak için davalar açıyorlar. Karşılarında esas yetki alanı olan Çevre Şehircilik Bakanlığı ya da Sağlık Bakanlığı’nı yardımcı olmak yerine bariyer olarak buluyorlar. Fransa’da 1972 ile 1997 arasında bir hak mücadelesi oldu. Asbestli ürünler işleyen fabrikalarda çalıştırılan işçilerin öncü olduğu bu kampanyayla 1997 yılında asbest yasaklandı ve artık herhangi bir alanda kullanılmamasına rağmen resmi rakamlara göre günde sekiz kişi, eski maruziyetleri nedeniyle kanserden hayatını kaybediyor. Orada özel bir tazminat fonu da var.

Türkiye’de kentsel dönüşümle “Uyuyan devi uyandırmak”

Türkiye’de Afet Kanunu’nun çıkmasının ardından, şenlikle, dinamitlerle kentsel dönüşüm başlatıldı. Yıkılan binaların hiçbirinin asbest ölçüm belgesi yok. Nasıl ki, kot taşlama işinde “silikozis”i dünya literatürüne Türkiye hediye etti ise, sanırım kentsel dönüşümde asbeste maruziyeti de Türkiye bu şekilde literatüre hediye ediyor. Binaları bu şekilde yıkarak, uyuyan devi uyandırıyorsunuz. Zaten asbestli inşaat malzemesi kullanmak yeteri kadar kötü, bir de onu dinamitle yıkmak, hafriyat denen ve gündelik hayata giren kamyonlara yükleyip havadar bir şekilde taşımak, nereye atıldığıyla bağlantılı havaya, suya, gıdaya bulaştırma meselesi var. Kentsel yıkım ve dönüşüm furyasıyla asbest, bombalı saat gibi tıklıyor, ona “Türkiye’nin Çernobili” deniyor. Biz şehir plancısı arkadaşlarla haritalandırma yapmaya çalışıyoruz. Bunun sorumluluğunu alacak gerek yerel gerek kamu otoritesi olmadığı sürece bizim yaptığımız çalışmaların fazla bir anlamı olmuyor. Uzmanlar, Türkiye’de 1980 ile 1990’lı yıllardan 2000’e kadar yapılan kimi binalarda asbestli madde kulanılmama ihtimalini görmüyor. Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD) bu konuyu kamucu bir gözle yapıyor ve öne çıkarıyor.

Bir tane lif bile hasta yapabiliyor

İzmir’de son depremin ardından, ağır hasarlı binalara hurdacıların gelmesine izin veriliyor ama belediyeler asbest söküm ölçümü yapılmasına izin vermiyor. Çünkü çok ciddi bir masraf çıkaracak. Yıkımların, tamamen oksijensiz ortamda, uzmanlarca, özel iş kıyafetleriyle dekontamine edilmesinden sonra yapılması gerek. Sadece Bayraklı ve Karşıyaka için bu şekilde yıkılması gereken üç- dört bin binadan bahsediyoruz.

Başka bir örnek olarak, İstanbul Kadıköy’de dört bin bina riskli bulunduğu için yıkıldı ve oralarda da muhtemelen ciddi oranda asbest vardı. Sürekli yıkım olan bir yerdeyseniz, fabrikada çalışan işçi kadar olmasa da siz ve çocuğunuz buna maruz kalabilirsiniz. İleriki yıllarda kentsel dönüşüm mahallerinde kitlesel ölümler olabilir. Bir tane lif bile hasta yapabiliyor ancak bununla ilgili çalışma yok. Oysa kamu sağlığı açısından riski bertaraf etmek ve önleyici olmak durumundasınız.

Deprem Eylem Planı’nda asbest meselesi düşünülmeli

Deprem konusu oldukça önemli. Örneğin beklenen Marmara Depremi’nde çok ciddi bir yıkım ve bunların arasında asbestli binalar da olacak. Hayatta kalanların molozlar arasında kalacağını düşünüyoruz. Herhangi bir deprem eylem planında asbest meselesi de düşünülmeli.

Asbest Tehlike Haritası için:

https://www.academia.edu/38316744/Asbest_Tehlike_Haritas%C4%B1_Ortal%C4%B1k_Toz_Duman