İş bulmak büyük bir sorun, ama güvenle çalışıp eve sağlam dönebilmek de ayrı bir meziyet gerektiriyor. Türkiye’de geçen yıl bin 736 işçi, İzmir’de ise 74 işçi çalışırken hayatını kaybetti.
Hayatını sürdürebilmek için çalışmak zorunda olan işçilerin, kaza sonrası işverenle ne gibi bir süreç yaşadıklarını, 20 yıldır iş davalarına bakan Avukat Dilek Güzel ile konuştuk.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin İzmir’e yönelik tespit ve önerileri de haberin içerisinde.
Gülsen Candemir
İzmir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 2019 yılı içerisinde kentte 74 işçinin çalışırken yaşamını yitirdiğini açıkladı. İzmir Barosu’nda yapılan açıklamada, iş yerlerinde en basit önlemlerin dahi alınmadığını ve devletçe de denetlenmediği için yüzlerce işçinin, iş cinayetlerinde öldüğü ifade edildi. “Yaşamak için değil, adeta çalışmak için yaşıyoruz ve ölüyoruz” diyen Meclis sözcüsü Av. Dilek Güzel geçen yıl İzmir’de ölen 74 işçiden ikisinin kadın, 72’sinin ise erkek işçi olduğunu açıkladı. İşçilerden ikisinin çocuk işçi olduğunu söyleyen Av. Güzel, 74 işçi arasında beş de mültecinin olduğunu belirtti.
Gökdelenler işçilere mezar oluyor
Meclis adına 2019 yılı raporunu açıklayan Avukat Dilek Güzel “İzmir’de yaşanan iş cinayetlerine bakıldığında ölümlerde, kentsel dönüşüm projeleri, gökdelenler gibi ağırlıklı olarak inşaat sektörü, kayıt dışılık ve örgütsüzlük ön plana çıkıyor. Bugün, dünyada ölüm nedeni olarak kabul edilemeyecek en basit önlemlerin alınmasından dahi imtina edildiğini görüyoruz. Kayıt dışı alanda yaşanan iş cinayetlerinin ise adı bile yok. Meslek hastalıkları yine tespit edilemiyor, SGK hala istatistik yayınlayamadığı gibi sağlık kuruluşlarında işçinin raporuna ‘iş kazası’ yazdırması, neredeyse işverenin insafına kalmış durumda” diye konuştu.
Davalar 5 yılda sonuçlanıyor
Yeni1Mecra’ya iş kazaları sonrası yaşanan hukuki süreç hakkında bilgi veren Av. Dilek Güzel, 20 yıldır işçi vekili olarak baktığı davalarda işverenlerin genel olarak işveren olarak üzerlerine düşenleri yaptıklarını söyleyip, kazanın meydana gelmesindeki tüm sorumluluğu işçiye yüklemeye çalıştıklarını ifade etti. Dilek Güzel şöyle devam etti:
“İş kazalarında nedenin sadece yasal mevzuat, bilinç eksikliği olmadığını, kuralsız, güvencesiz, esnek çalışmanın her gün biraz daha yaygınlaşmasının, sendikal örgütlülüğün önündeki engellemelerin artmasının, daha az maliyet, daha çok kar anlayışının, denetimsizliğin, cezaların caydırıcı olmamasının önemli payı olduğunu söyleyebilirim. İş cinayeti veya kazası sonrası görülen hukuk davalarında işverenlerin amacı en az maddi zarar ve en uzun yargılama süresi ile dosyayı kapatmak olurken, ceza davalarında da amaç, mümkünse beraat, mümkün değilse en az ceza ile dosyayı kapatmak şeklinde karşımıza çıkıyor. İş kazalarından kaynaklanan maddi–manevi tazminat davaları genelde işçiler ve işçi yakınları lehine sonuçlanıyor, yani dava sonunda bir tazminata hükmediliyor, ancak davalar ortalama 4-5 yıl gibi çok uzun sürüyor. Dava sonunda hükmedilen manevi tazminat tutarları çok düşük oluyor ve tahsilinde de büyük sorunlar yaşanıyor.”
Vicdanları yaralayan karar
Güzel, sürenin uzunluğu ve mahkemelerin düşük manevi tazminat kararlarından çarpıcı bir örnek verdi:
“2015 yılında, işe girdiği ilk saatlerde elektrik akımına kapılarak ölen bir işçi yakını için açtığım dava var. İşçi yeni evliydi ve ölüm tarihinde eşi 2 aylık hamileydi. Mahkeme hâkimi manevi tazminat olarak babanın ölümünden sonra doğan çocuk için 15 bin, 18 yaşında dul kalan eşi için 20 bin TL manevi tazminata hükmetti. Bu, 20 yıldır aldığım en korkunç kararlardan biriydi. Ölen 17 yaşında, geride kalan eş 18 yaşında. Çocuk babasının yüzünü hiç görmemiş, birine baba deme hakkı elinden alınmış ve işveren yüzde 100 kusurlu. Dilimde hep Cemal Süreya dizesi: Sizin hiç babanız öldü mü?
Ben bir hukukçu olarak müvekkilime tazminat miktarını açıklarken zorlandım. Manevi tazminat tutarları ülkemiz yargı sisteminde genel olarak çok düşük maalesef, ama bu karar gerçekten bu güne kadar gördüğüm en korkunç karardı bana göre. Karara itiraz ettik ve dosya istinaf aşamasında. Kararın manevi tazminatın azlığı yönünden bozulmasını bekliyoruz.”
İspat etmek zorlaştırılıyor
İşçilerin, herhangi bir kaza yaşadığında; olayın meydana gelmesinde etkisi olan eksiklik veya hataları, olayın meydana geliş şeklini ispatta sorunlar yaşadığını anlatan Avukat Güzel, sözlerini şöyle örneklendirdi:
“Kazadan sonra olay yeri değiştiriliyor, işe devam eden işçiler işten olma korkusu ile tanıklık yapmaktan kaçınıyor. Örneğin vekil olarak takip ettiğim bir dosyada işçi 15 gün sigortasız çalışmış, 16. gün çatıdan düşerek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmış. İşverenin iddiası işçinin pencere ölçüsü almak üzere işyerine kaza günü geldiği ve merdivenden düştüğü oldu. İşçinin düştüğü yerdeki kan izleri, beraber çalıştığı iş arkadaşlarının beyanları, düşme sonucu vücutta meydana gelen yaralanmanın, kırıkların şiddeti vs. hususlar ile olayın iş kazası olduğunu kabul ettirdik.
İzmir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Üyesi Avukat Dilek Güzel, işveren, işçiye veya işçi hayatını kaybettiyse geride kalan yakınlarına, dava açılmasını önlemek için dava sonunda hak kazanabilecekleri tazminattan daha düşük tutarlarda ödeme teklif ettiğini söyledi. Güzel bu durumu şöyle anlatıyor:
İşini kaybetmemek için parmağını feda etti
“Davaların uzun sürmesi, tahsilatta yaşanan sorunlar ve işçinin maddi yoksunluk içinde bulunması gibi nedenlerle işçiler, dava sonunda alabilecekleri tazminattan daha düşük tazminat tekliflerini kabul etmek durumunda kalabiliyor. Hatta işçiler işten atılma korkusu ile dava açmaktan dahi imtina edebiliyorlar.
Örneğin, çalıştığı makinada parmağı kopan bir kadın işçi danışanım olmuştu. Eşinden ayrılmış 2 çocuğuna tek başına bakan, maaşından başka geliri olmayan, kira ödemek zorunda olan bir kadındı ve kaza sonrası işyerinde başka bir birimde çalışmaya devam ediyordu. Bu kadın, işverene dava açarsa işten atılma ve başka bir yerde iş bulamama korkusu ile maluliyeti nedeniyle dava açamadı maalesef.”
İzmir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin duyurduğu talepler şöyle:
- Esnek, kuralsız, güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıran tüm mevzuat değişmelidir. Sigortasız, sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı çalışma yasaklanmalı, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- İnsanca çalışma koşulları oluşturulmalı, iş yoğunluğu azaltılmalı, mesai saatleri 6 saate düşmelidir.
- İSİG ile ilgili düzenleme ve uygulamalar sektör, çalışan sayısı vb. hiçbir ayrım olmaksızın bütün işyerlerini ve tüm çalışanları kapsamalıdır. Kamu kuruluşlarında ve 50’nin altında çalışanın olduğu az tehlikeli işyerlerinde, uzman ve hekim çalıştırılması uygulaması derhal başlatılmalıdır.
- Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki, 100’den fazla çalışanın bulunduğu sanayi işletmelerinde “tam zamanlı” iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir.
- İşçinin hakkını aramasını kolaylaştıran mekanizmalar oluşturulmalı, iş davalarında işçiden yargı masrafı alınmamalı, yargılamadaki gecikmeler önlenmeli, işverenlere caydırıcı cezalar verilmelidir.
- İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır.
- İş ve işyerlerinin bir bütün olduğu gerçeğinden hareketle, alt işveren bulunan işyerlerinde tek bir İSİG Kurulu olmalıdır. Karar mekanizmaları demokratikleştirilmelidir.