HDP Ekoloji Eş Sözcüsü Menekşe Kızıldere, Türkiye’yi de etkileyecek iklim krizine karşı etkili bir politikası ve planı bulunmadığını söyledi.
Kızıldere, mevcut hükümet politikasının yurttaşı korumadığını belirterek, “Ekolojik varlıklar rant öznesi olarak sermayenin hizmetine terk edilmiş” dedi.
Asrın Keleş
ABD İklim Tahmin Merkezi, La Nina döngüsüne girildiğini ve etkisinin 2021’in son aylarına kadar sürdüreceğini açıkladı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “Havza Bazında Yağışın El Nino ve La Nina İlişkisi” (2014) raporuna göre, La Nina döngüsünün gerçekleştiği yıllarda Türkiye’de havza bazlı yağışlarda azalma meydana geliyor. Her ne kadar La Nina döngüsünün Türkiye’ye etkisinin bilimsel olarak kanıtlanmadığına dair görüşler mevcut olsa da, Türkiye’deki yağışlara etkisinin olabileceği ihtimali de göz ardı edilemiyor.
La Nina döngüsünün ve genel olarak da iklim koşullarında meydana gelebilecek değişimlerin, Türkiye’deki tarımsal üretim ve enerji üretiminde ortaya çıkarabileceği sonuçlarını Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyon Eş sözcüsü Menekşe Kızıldere ile konuştuk.
ABD İklim Tahmin Merkezi, La Nina döngüsüne girildiğini ve etkisinin 2021’in son aylarına kadar sürdüreceğini açıkladı. Bu konu hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Benim uzmanlık alanım iklim bilimi değil fakat iklim krizi meselesi ile ilgili olarak Gezegenin tüm döngülerini elbette yakından takip ediyoruz. Dolayısıyla bu tanımları takip ettiğim kadarı ile yapabilirim. Benim yorum yapabileceğim konu iklim politikasıdır fakat politik bir yorum için temel tanımları yaparak konu ile ilgili görüşlerimi aktarabilirim.
Liyakat gereği de bu konudaki bilimsel yorumu bu alanda çalışan bilim insanları çok daha iyi yapacaktır. Ben Gezegenin döngülerinin durumu ve alınması gereken aksiyon üzerinden politikaya ilişkin yorumlarımı ileteceğim. La Nina, El Nino-Güney Döngüsü’nün soğuk aşmasıdır ve Dünya Gezegen’in üzerindeki sıcaklığı farklı hava ve su akıntılarının mevsimsel değişimleri normaldir. Batıdan esen güçlü rüzgârlar, Güney Amerika yönünden Atlantik Okyanusu üzerindeki sıcak suları Uzak Doğu Asya’ya taşır ve sıcak su akıntılarının taşınması Okyanus derinindeki soğuk su akıntılarını ortaya çıkarır. Bu soğuk su dolaşımı ise geçtiği tüm kuşaklarda soğuk ve yağışlı hava rejimi oluşturur. La Nina soğuk hava ve yağış demek ve bildirildiği gibi 10 aylık bir süreci olması gerekli. Yani 2021 yılı boyunca özellikle Batı’da daha serin ve yağışlı hava rejimi beklenmekte fakat NASA çoktan 2020 Ekim ayının son iklim gözlem dönemindeki en sıcak Ekim ayı olduğunu bildirdi. Dolayısı ile bu 2020 La Nina dönemi, El Nino döneminden bile daha sıcak geçiyor demektir.
Günümüze kadar iklim değişikliğinin bu döngüler üzerinde bir etkisinin kesin olarak gözlenmediği söylense de artık iklim değişliğinin Gezegen’in tüm döngülerini geri dönüştürülemez şekilde etkilediği su götürmez.
La Nina ile soğuması gereken tüm bölgeler, havadaki karbondioksit miktarı ve bunun yarattığı yeryüzü sıcaklık artışı yüzünden soğumuyor. Beklenen yağışlar maalesef azalacak. Kuraklık kaçınılmaz. Bu sebeple kişisel olarak su kaynaklarının azalacağını, tarım ve hayvancılığın çok kötü etkileneceğini düşünmekteyim.
La Nina nedir ve Türkiye de iklim koşullarını nasıl etkiler?
Türkiye iklim krizi ile mücadele için bir planı olmayan, tarım ve hayvancılık politikaları yurttaşını korumaktan uzak ve en kötüsü ekolojik varlıkları rant öznesi olarak sermayenin hizmetine terk etmiş bir ülke. Bu tablo düşünüldüğünde, kuraklık ve su kaynaklarının azalması ebetteki Türkiye’yi önümüzdeki yıl çok daha kötü etkileyecektir. Hatta beklendiğinden çok daha zorlu bir yıl geçeceğini söyleyebilirim.
Üstelik iklim krizi bir de Covid-19 pandemisi krizi ile birlikte gerçekleşiyor. Her iki krizin iç içe ekonomiyi, sosyal hayatı derinden etkilediği aşikâr.
Tarım ve hayvancılık emekçileri, yoksullaşan halk elbette bu krizlerin en çok etkileneni olacak. Gıda ve su krizi çok büyük fiyat artış dalgalarına sebep olacağı için ekonomide çok daha zor günler bizleri bekliyor.
Türkiye iklim koşulları düşünüldüğünde tarım ve enerji üretimini nasıl etkileyecek?
Tarımın yağışların azalması sebebi ile kötü etkileneceğini ifade etmiştik. Son yılların tarım politikaları ele alınınca tarım emekçisi halkın bu krizlerden korunamayacağı maalesef aşikâr. DEDAŞ’a olan borcu için hayvanları ve ürünlerinin ölümüne rağmen devletin yoksul halk ile uzlaşmadığına şahit olduk. Devlete vergi borcu olan zengin yandaş sermayenin akıl almayacak vergi borçları bir kalemde silinirken, 10 koyunundan 7’si suyu kesildiği için can veren yoksul yurttaşın ödemeye gücünün yetmediği azıcık borcu taksitlendirilmedi. Bu tarım ve hayvancılığa ilişkin en güncel en net örnek olsa gerek. Borcu taksitlendirilmeyen yoksul tarım ve hayvancılık emekçileri için zor ve kurak bir döneme karşı koruma önlemleri alınır mı, halkı sömüren vampir sermaye yerine halka teşvik verilir mi? Buna evet demeyi çok isterdim.
Türkiye’de 2020 sonbaharı nasıl başladı? Çiftçiler yağışlardan ve iklim koşullarından memnun mu?
Ekim ayının normalden sıcak geçmiş olması iklim krizinin etkilerinin zaten tarımda çok ciddi şekilde gösterdi. Çiftçiler iklim krizi ile birinci dereceden yüzleşen insanlar ve krizin en somut örneklerini bizlere anlatanlardır.
Son yıllarda çiftçiler ile görüşüldüğünde ürünlerin kalitesinin düşmesinden, hasat zamanlarının değişmesinden ve kuraklığa bağlı kayıplardan söz etmektedirler. İklim krizi tartışıladursun çiftçiler bu krizi yaşamaktadır. Bunu Türkiye’deki son zamanlar gerçekleşen iklim krizine bağlı kararsız ve yıkıcı hava olaylarının bir etkisi olarak da gözlemliyoruz.
Çiftçinin acil önlemler ile koruması, uzun vadeli planlar yapılarak tarımın sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekli. İklim krizi hesaba katılarak çok uzun zaman dilimleri için aksiyon planları hazırlanmalı.
Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından üreticilerin olumsuz iklim koşullara karşı önceden bir önlem alındığını veya uyardığını düşünüyor musunuz?
Her iki bakanlığın da seçim dönemini kurtarmak, uluslararası fonlar ile kısa vadeleri projeler yapmaktan öteye bir hizmet sağlamadığı uzun zamandır aşikâr. Ülkede bir yönetim krizi mevcut. Otoriterleşme ve merkeziyetçilik, halka bakanlıklar tarafından sunulması gereken hizmetleri dahi etkilemiş durumda. Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medyasından istifa ettiğini duyurduğu halde yurttaşlar uzunca bir süre karşılarında bir devlet açıklaması bulamadı. Medya bu haberi yayımlamaktan dahi korktu. Bakanlıların durumunu gözler önüne seren açık bir tablo bu. Durum böyleyken her iki bakanlıktan da halkı koruyan önlemler alıması ve buna ilişkin politikalar üretmesi pek mümkün görünmüyor. Maalesef iklim krizi ve pandemi yaşanırken bizler ülke olarak bir de yönetim krizi içindeyiz bu en kısa sürede bu krizlerden çıkış için bu yönetimden kurtulmamız gerekli.