Kobani Davası’nda yarına kadar ara: Demokrasi için sorumluluk alıyoruz

Prof. Dr. Beyza Üstün, “Biz kaçmayacağız, biz kaçmadık. Çünkü bu ülkede yok edilmeye çalışılan demokrasi için sorumluluk alıyoruz” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobani Davası’nın 2’nci duruşmasının ikinci gününde söz alan siyasetçilerin savunmaları devam ediyor.

HDP eski Milletvekili İbrahim Binici, her gece neden tutuklandığını kendine sorduğunu ancak bir cevap bulamadığını aktararak, “İki dönem Urfa milletvekilliği yaptım. Sonra aklıma Suruçlu olduğum geldi. Suruçlu olduğum için tutukluyum. Başka bir nedeni yok” dedi.

Binici, “Haktan, hukuktan yüzümüzü çeviremiyoruz o yüzden cezaevindeyiz. Sayın Selahattin Demirtaş benim Eş Genel Başkanım. Suruç’a geldi ben karşılayacağım, mecburum. Ahmet Türk bir siyasetçidir gelmiş karşılayacağım, sayın Figen Yüksekdağ gelmiş karşılayacağım. Karşılamazsam yanlış yaparım, insanlığımdan ödün veririm. Dolayısıyla ben bu karşılamalardan dolayı 7 aydır özgürlüğümden mahrumum. Haksız tutuklamanın önüne geçilmesi için bir an önce tahliyemi talep ediyorum” ifadelerinde bulundu.

‘Adaletli olmanızı beklemiyorum’

Mahkeme heyetinden hiçbir beklentisi olmadığını dile getiren HDP eski MYK üyesi Bülent Parmaksız, “Kurumunuzdan tek beklentim kendi yaptığınız Anayasa’ya, hukuk normlarına uygun davranmanızdır. Hukuksal normları çiğneyemezsiniz. Kuşkusuz hukuk ve yasaların da sınıfsal olduğunun bilincindeyim. Devlet ve hukuk gerçekte kapitalizmin, burjuvazinin hizmetindedir. Egemen sınıflar kendi düzenlerinin sürdürülebilirliğini bu düzen içinde yürütmeyi sağlar. Devlet egemen sınıfların, emekçi sınıfların üzerinde kullandığı baskı aracıdır. Hukuk da egemen sınıfların maddi çıkarlarını koruyan öznel düzenlemelerdir. Bundan dolayı kurumunuzun adil ve adaletli davranmayacağının farkındayım. Özgür değilsiniz ve bu nedenle adaletli olmanızı beklemem. Sizden beklentimiz AİHM kararlarına uymanız, hukuka uygun davranmanızdır” diye konuştu. 

‘Siz kendinizi kurtarmalısınız’

Tutukluluğun devamı yönünde karar verilme gerekçelerden birinin 7 kitap olduğunun altını çizen Parmaksız, şöyle devam etti: “Evimde 700 tane kitap bulunuyor. Ben çok okuyan biriyim. Evimde bulunan 7 kitap Abdullah Öcalan’a aittir. Öcalan, Kürt halkının lideridir. Öcalan kitapları bende var okudum, okuyorum. Siz kendinizi kurtarmalısınız. Hem hukukçu olarak hem de Türkiye Cumhuriyeti olarak 21’inci yüzyılda kitapların suç unsuru sayılmasından kendinizi kurtarın. 1980’lı yıllarda siyasetçiler tutuklandıkları zaman masalara kitapları sererlerdi ama daha sonra bundan vazgeçtiler. Fakat sonra da bundan utandılar, yapmıyorlar. Şimdi aynısını siz yapıyorsunuz. Dönem dönem bazı insanların kitapları, fikirleri yasaklandı. Sonra vazgeçildi bundan. Şu anda sizin yaptığınız da budur. Kitapların yasaklanmasını doğru bulmuyorum. Fikirler yasalardan güçlüdür. Hem mahkemenizi hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne söyleyeceğim şey şudur; Kitapları yasaklayarak bir yere varamazsınız, kendinizi bu utançtan kurtarmalısınız.”

‘Barıştan, özgürlükten yana olduğum için’

HDP eski MYK üyesi İsmail Şengül de yaptığı savunmada, heyetten bir tutarlılık beklediğini belirtti. Davanın siyasi saiklerle yürütüldüğünü kaydeden Şengül, “HDP’nin yaratmış olduğu toplumsal mücadelenin tasfiyesine yönelik bir yargılama sürecini devam ettiriyorsunuz. Dolayısıyla hukuki bir savunma tartışması yapabilmek için dahi hukukun temel normlarına bağlı bir zeminin oluşması gerekiyor. Bu noktada özellikle AİHM’in almış olduğu Demirtaş kararına atıfta bulunmak istiyorum. Bu kararda çok açıkça bizlerin tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen 6-8 Ekim olayları ne kadar üzüntü verici olursa olsun ‘tweetler suç delili olamaz’ denilmiştir. HDP MYK üyesi olmak, atılan 3 tweet nedeniyle bende 8 aydır buradayım. Bu ülkenin temel sorunları ile ilgili demokrasi, barış, özgürlükten yana inisiyatif almak, mücadele etmek için HDP’de siyaset yapmayı tercih ettim. Çok daha farklı seçenekler içinde bulunabilecekken, emekten demokrasiden yana olan HDP’nin politik mücadelesine dahil oldum. Aradan geçen 6 yıllık sürenin sonunda burada tutuklu olarak bulunuyorum” diye konuştu.

‘İfademi dahi almadılar’

2014 yılında başlatılan Kobani soruşturması kapsamında kendisine tebligat dahi yapılmadığını anlatan Şengül, “İş yeri adresim bellidir, aynı adreste yaşıyorum. Ama savcılık makamı bana herhangi bir tebligatta bulunmadı, ifademi almadı. Ben bu süre içinde yurt dışına çıktım. Her defasında geri döndüm. Çünkü çalışma hayatı içerisindeyim, bir hayatım var. Bu noktada baktığımızda da aslında geçmişte beni bu soruşturmayla ilgili ifade dahi vermem için çağırmamış bir ortamdan söz ederken, 6 yıl sonra beni alıp buraya getiren bir sürece dönüşmüş durumda. Trajikomik bir durum. Tahliye taleplerimiz kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle reddediliyor. Defalarca yurt dışına çıkıp, geri dönmüş insanlarız ama hala tutukluluğuma devam gerekçesi olarak gösteriliyor. Bunu yapsaydım defalarca yapabilirdim. Bu gerekçenin kendisi de artık tutarlılığını yitirdi. Bu haksız tutukluluğun bir an önce sona erdirilmesini ve tahliyemi talep ediyorum” dedi.

Reddi hakim talebinde 26 Nisan’daki mahkemede bulunduğunu dile getiren HDP eski MYK üyesi Bircan Yorulmaz, “46 yaşındayım ve yaklaşık 25 yıldır siyasetle ilgileniyorum. Yaşamım aktif siyaset yaparak geçti. Kendimi siyasetçiden ziyade insan hakları aktivisti olarak tanımlıyorum. İnandığım ve mücadelesinin verdiğim evrensel insan haklarına bir hakaret olarak görüyorum bu suçlamayı. Tutuklandığım süreçte devlet kurumları ile yakından çalışan iş kurumlarında çalışıyordum. Görünen o ki burada HDP’li olmak ve HDP’liler yargılanıyor” dedi.

‘HDP hiçbir zaman şiddet yapmamıştır’

HDP’nin 6 milyon oy almış bir siyasi parti olduğunu dile getiren Yorulmaz, “HDP hiçbir zaman şiddet yapmamış. Partim, hegemonyacılığa, işgale karşı çıkar. Demokrasi ve özgürlüklerin yanında yer alır. HDP kurulduğu günden bu yana bu ilkeler çerçevesinde Meclis’te mücadele eder. Dün akşam A Haber’de fotoğrafımın da paylaşıldığı yalan bir haber yapıldı. İddianamede YPG’den gelen e-mail konulmuş. Bu e-mail 6 Ekim 2014 tarihinde saat 22. 05’te atılmış bir e-mail. Öncelikle gelen bir mailden bahsediyorsunuz. Bir başkası tarafından gönderilmiş. Bir başkası tarafından gönderilen bir e-mailden nasıl yargılanabiliyoruz? Mailde sadece Kobani’deki insanların tehlike altında olduğu yönünde yardım isteğinde bulunuluyor. Bu nasıl suçlama olarak yöneltilebiliyor?” diye sordu.

‘Çölyak hastasıyım’

PYD’den gelen e-maili mahkeme başkanından tekrar okumasını isteyen Yorulmaz, şöyle devam etti: “PYD ve Türkiye yetkilileri iletişim halindeydi ve hala PYD terör örgütü listesinde yer almıyor. Bunların iddianameye konulmasının amacı ne? Küçücük bir el yazısı tutuklu yargılanmam ve 37 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmamın konusu oluyor. Savcılığın bunların dosyaya delil olarak koyması anlaşılır bir durum değil. Detaylı inceleme yapılmış olsaydı uzun zamandır siyasetle ilgilenmediğim, tiyatro ile ilgilendiğim anlaşılırdı. Çölyak hastası olmam sebebiyle cezaevinde yeteri kadar beslenemiyorum, bu nedenle de tahliye talebinde bulunuyorum.”

‘İddianamede bir şey yok’

Tahliyesini talep eden HDP eski MYK üyesi Berfin Özgü Köse, “Neden kaçma şüphem olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl oluştuğunu anlamış değilim. Şahsıma yönelik iddianamede bir şey yok. Delil olmamasının sebebi delil bulunmamasından kaynaklı. Tanımadığım görmediğim 37 insanı öldürmekle suçluyorsunuz ama ben o insanları hiç görmedim. Ama eğer bu HDP genel merkezden gelen tweet için yapılıyorsa bunda da AİHM’in kararları var. Ben açıkça somut olguların ne olduğunu merak ediyorum. ‘Ölen insanların ailelerini tehdit edebilirsin sen bundan dolayı şüphe duyuyorum’ diyorsanız, tutuklu yargılayın. Tutuksuz yargılanmayı talep ediyorum” şeklinde konuştu.

‘Çözüm sürecinden yargılanıyoruz’

HDP eski MYK üyesi Pervin Oduncu da “HDP PM üyeliğinde ve MYK’da yer aldım. Bir kadınım, Kürdüm, sosyalistim tüm bu kimliklerimden kaynaklı HDP’de yer aldım. Şu anda da HDP grubu olan ana muhalefet partisinin bir üyesi olarak karşınızdayım. Bizim önümüze koyulan suç siyasi partinin üyeleri olduğumuzdan kaynaklı. Çözüm süreci ve barış sürecinden yargılanıyoruz. Özgürlük ortamı yargılanmak isteniliyor. 50 yıldır İzmir’de aynı yerde yaşıyorum. Yurt dışında yaşamak gibi bir talebim olmadı. Yüzlerce kez çıkıp, geldim, tercih etmedim. Kendi ülkemi seviyorum. Dolayısıyla yurt dışı bana cazip gelmedi. Kaçma şüphesi ile tutuklu bulunmamı anlamış değilim, tahliyemi talep ediyorum” dedi. 

‘Tutuklanmam kadına yönelik bir saldırı’

HDP eski PM üyesi Meryem Adıbelli kendilerine yönelik suçlamaların çok ağır olduğunu dile getirerek, ekledi: “Ben demokrat bir insanım. Her zaman barıştan ve toplumun birliğinden yana oldum buna inanıyorum. Duruşum daima budur. Bana da yurt dışı yasağı verilmiş ama köküm bu coğrafya üzerine kurulmuş durumda. Köküm burada olduğu için yönümü HDP’ye vermiş durumdayım. Demokratik topluma ve kendini yöneten bir coğrafyaya inandığım için buradayım. Ben parti çalışanıyım, kadınım ve Kürdüm, kadın çalışmaları yürütüyorum. Kadınlar varsa barışçıl demokratik bir toplum olur. Daima kadına yönelik şiddete karşıyım. Bu nedenle tutukluluğumu da kadına yönelik bir saldırı olarak görüyorum. Bu nedenle tahliyemi talep ediyorum.”

Tutuklu HDP MYK üyesi Ayşe Yağcı söz alarak, tahliye talebinde bulundu.

‘HDP siyaseti yargılanıyor’

HDP Ekoloji Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, yazılı olarak sunduğu reddi hakim gerekçelerini sözlü de beyan etmek için söz aldığını belirtti. Üstün, “Bir insanın en zor yanı kimliğini açıklamasıdır. Ben bunu bir türlü beceremem ama hayatım boyunca hep araştırma yaptım, akademisyenlik yaptım. Mücadele alanından geliyorum. Ama siyasi iktidarlar sadece araştırma yaparak, gerçekleri ortaya çıkararak, önlenemiyor. Örgütlü biriyim de aynı zamanda, doğru olan yasama, yürütmede de sorumluluk almaktı, bu sorumluluğu aldım. Doğru bildiğim partimin bugün önünüzdeki şu davası siyasi bir dava. Kobani olayları dediğiniz o olguyla ilgisi olmayan doğrudan HDP’nin siyasetine yapılan ve onlarla birlikte yol yürüyen tüm halkların iradesine yönelik bir müdahaledir ve yargı yoluyla yapılmaktadır. Bunu da yapan siyasi iktidardır. Ben bugüne kadar yargıya bir siyasinin müdahale etme hakkının olduğunu düşünmüyordum ama bunu yaşıyoruz” ifadelerinde bulundu.

‘Torba dava’

Torba yasa pratiğinin yargıya da yansıdığını sözlerine ekleyen Üstün, “Bu iddianame bir torba. Burada ne delil var ne somut bir şey var sadece sayılar var böyle bir torba. Bu torba olan ama içerisinde iddianame olmayan bu davayı reddediyoruz. Bizi dinlemediniz söz vermediniz. Birinci talebim şudur: eğer devam etmeyi düşünüyorsanız göreviniz bu davayı kapatmaktır, bu siyasi bir müdahaledir. Bugün sizin heyetinizi reddetmemin nedeni bu torba iddianameyi kapatmamış olmanızdır. Bu nedenle sizi reddediyorum” diye aktardı.

‘Demokrasi için sorumluluk alıyoruz’

Gerekçesiz bir şekilde tutukluluk devam yönünden karar verildiğinin altını çizen Üstün, şunları kaydetti: “MHP liderinden, AKP liderine, Süleyman Soylu’dan mafya liderlerine her gün kısıtlı izlediğimiz haberlerin hakkımıza bu dosya ile ilgili önceden bilgi alıyoruz. Onun için her defasında söyledik artık yorulduk, biz kaçmayacağız biz kaçmadık.  Biz yarın devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede yok edilmeye çalışılan demokrasi için sorumluluk alıyoruz, çaba sarf ediyoruz. Günlerimiz, aylarımız bu saçma sapan binanın içerisinde ve sizin gözlerinizi bize kapayarak devam ediyor.  Ben size yalvarmıyorum ben özgürlüğümü istiyorum. Tahliyemi bu nedenle istiyorum. Hiçbirimizin burada bir dakika bile özgürlüğümüzden yoksun bırakmaya hakkınız yok çünkü elinizde bir delil yok. Kobani olayı nedir diye sorsam her biriniz ayrı bir olgu üzerinden tanımlar. 

Bulunduğunuz makam, olmayan iddianameyi bitirmenizi gerektirir.  Bitirmiyorsanız heyetinizi reddediyoruz. Yerinize gelen heyet de bitirmeyecekse herhangi bir mafya liderinin, İçişleri Bakanının ya da ‘mafya lideri yoldaşımdır’ diyen parti yetkilisinin sözlerini uygular. Ama demokrasinin ana politik hattı özgürleşecek. Biz eşit, özgür ve barış içinde yaşayacağız. Biz savaş istemiyoruz. Ben her gün ölen kadınların hikayesini dinlemekten yoruldum. Çocukların köle pazarlarında satılmasından ben uyuyamıyorum, siz uyuyabiliyor musunuz? Ben yoruldum bir kadın siyasetçi olarak bugüne kadar sosyalist, Marksist bir kadın olarak bunlara tahammül edemiyorum. Hepimizin tahliyesini talep ediyorum.”

Mahkeme başkanı duruşmaya yarın saat 09.30’da devam etmek üzere ara verdi.

MA / ANKARA