Metin Gülbay
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile partisinden kopan eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu arasında Şehir Üniversitesi üzerinden bir tartışma yürüyor birkaç gündür.
Erdoğan’ın Davutoğlu’nun partisine yardımda bulunduğu için bu üniversitenin arazisiyle ilgili şaibeli sözler söylemeye başlaması ve Davutoğlu’nu buradan vurmaya kalkışması işin rengini birden değiştirdi. Çünkü bir arazi anlaşmazlığı gibi görünen tartışmada Halkbank’ı dolandırmakla suçlanmak işin içine girince Davutoğlu da kılıcını çekti:
“Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiçbir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık’ iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı.”
Bu ağır sözler karşılıklı atışmalarla devam edecek gibi ama şu haliyle bile bayağı ilgi çekti. İlginç çünkü AKP’lilerin en büyük handikabı mal varlığı meselesi. Malvarlığı soruşturulsun dendiğinde akan sular duruyor hemen sessizliğe gömülüyorlar. Ya da bunu sıradan bir yurttaş dile getirirse ki bu kıstasa gazeteciler de giriyor derhal hakaret davaları açılıyor ve binlerce liralık tazminatlara hükmediliyor. Yani bu konu siyasi bir cıs! Dokunursan yakıyorlar!
Bu biraz AKP içi bir tartışma gibi görünse de aslında malvarlığı konusu çok yakın zamanda ABD’liler tarafından da dile getirildi. Bilindiği gibi Barış Pınarı harekatına karşı çıkan ABD’li senatör ve vekiller Türkiye’ye birçok yaptırım uygulanması için tasarı hazırlarken bir de bazı AKP’liler hakkında malvarlığı araştırması yapılması ve Temsilciler Meclisi’ne sunulması için de istemde bulunacaklarını açıkladı. O günlerde de görüldü ki söz konusu olan malvarlığı araştırması olunca her türlü tartışma kesiliyor. Yani malvarlığı tartışması eğer kendiniz temizseniz, ağız dalaşından galip ayrılmak için derhal masaya sürmeniz gereken bir joker gibi. Söylediğiniz anda akan sular duruyor.
17-25 aralık sürecinde CHP’lilerin sıkça kullandıkları bir argümandı bu malvarlığı konusu. Sonra nedense vazgeçtiler bunu kullanmaktan. Bir sonuç alamadıklarını mı gördüler yoksa AKP seçmenini ürkütmemek için mi vazgeçtiler bilinmez ama vazgeçtiler. Ama onlar vazgeçti diye mal varlığını araştırmanın tedirginlik yaratması sorunu yok olmuş değil hâlâ bırakıldığı yerde duruyor. CHP’nin diğer birçok şey gibi bunun da üzerini örtmesi daha doğrusu bu konuyu unutturması ne anlama geliyor peki? Çünkü CHP kendi içinde tutarlılığı bir türlü sağlayamıyor. Birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara diyor. Hatta üçüncü bir grup daha var onlar da ne ak ne de kara, gri diyorlar. Böyle bir yapının toplumun bu iktidardan bıkkınlığını, tükenmişliğini, nefretini yönetmesi, demokratik kanallardan bu tepkileri örgütleyerek toplumsal bir muhalefet oluşturması mümkün mü? Tabii ki mümkün olamıyor. Mal varlığından çıkıp CHP’ye takıldık gibi bu yazıda ama AKP’nin mal varlığı araştırması veya başka gerekçelerle iktidarı kaybetmesinin önündeki en büyük engel CHP olmaya devam ettikçe siyasetle ilgili hangi konuyu yazarsanız yazın sonunda CHP’ye geliyorsunuz.
Toplum belki de bir iktidarı değiştirmeye hiç bu kadar hazır olmamıştı ama onu devredecek sözüne güvenilir bir parti arıyor ve görünen o ki bu arayışı daha uzunca bir süre devam edecek.