Mustafa Karadağ
“Mustafa Koçak adil yargılanma talebiyle başlattığı ölüm orucunun 297. Gününde yaşamını yitirdi.” Haberi böyle duyurdu gazeteler.
Mustafa Koçak İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın katledildiği davanın sanıklarındandı ve ölümden sorumlu tutulan iki teröriste silah temin ettiği suçlaması ve bir itirafçı tanığın beyanıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırıldı. Mustafa Koçak yargılanması sırasında suçsuzluğunun kanıtlanması amacıyla bildirdiği savunma tanığının dinlenmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine inandı ve adil yargılanma talebiyle ölüm orucuna başladı.
2007-2008 yıllarından bu yana Türkiye yargı pratiğinde kısaca Silivri yargılamaları diyebileceğimiz davalarda savunmaya dair delillerin değerlendirilmediğini, sahte delil üretildiğini, hukuksuz mahkumiyetler verildiği çokça görüldü. Bu durum 2013-2014 yıllarındaki yargı aktörlerinin değiştirilmesinden sonra da devam etti.
Somut konuya dönersek, kamuoyu Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın katli ile ilgili davadan hem aleniyet ilkesinin sağlanması hem de halkın haber alma hakkının sağlanması ilkelerine uygun şekilde haberdar değil. Hala olay yeri tespit tutanağı, balistik ve otopsi raporları gibi cinayete somut olarak ışık tutacak somut ve gerçek bilgi ve belgelere vakıf değil. Avukatların savunma tanığının dinlenmediğine dair iddialarına karşın bir açıklama da mevcut değil.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesine sebep gösterilen olay Gezi direnişi sırasında 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın öldürülmesine ilişkin soruşturmaydı. Bu soruşturma birkaç savcı değiştirdikten sonra, ilk defa Mehmet Selim Kiraz faillere yaklaştı, üçe kadar indirdi ve emniyetten tespitlerine dair kimlik bilgilerini istemişti. Ne hikmetse şu an FETÖ, PKK gibi oyuncak hamuruna dönüşen ve her isteyenin istediği yerinden oynadığı DHKP-C militanları tarafından, Berkin Elvan’ı öldüren polislerinin kimliklerinin açıklanması için odasında rehin alındı. Önce Çağlayan adliyesi boşaltıldı, yargıçlar ve savcılar evlerine gönderildi ve iki eylemci ile Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın ölümüyle sonuçlanan bir polis operasyonu yapıldı.
Kamuoyuna önce iki eylemcinin Cumhuriyet Savcısını öldürdükleri, daha sonra polisin operasyon yapıp teröristleri öldürdükleri açıklandı. Mahkeme kararı kesinleşmedi, dosyadaki bilgi ve belgeler kamuoyu ile paylaşılmadı. Bu nedenle şimdilik mahkeme kararına inanmak zorundayız. Umalım ki Silivri yargılamaları gibi verilen kararların hepsinin yanlış ve yanlı olduğu gerçeği bu davada da karşımıza çıkmasın.
Anayasanın 36. maddesine göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 38. maddesine göre de “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
Yani Anayasaya göre Mustafa Koçak, henüz bir suçlu değil. Yaşamı masum olarak sora erdi. Ölürken Türkiye’nin yargısının bağımsızlığına, yargılamaların adil olmasına katkıda bulunmak istedi. Umarım bir katkısı olur. Yargı bu ölümden bir ders çıkartır ve suçlama ne olursa olsun savunma tanıklarını mutlaka dinler.
Diğer yandan şairin dediği gibi “ölünce hepimiz iyi adam oluruz.” O artık iyi bir adam, bu nedenle asgari saygıyı hak ediyor.
Mustafa Koçak hakkında üzerine atılı suçlama sebebiyle konuşmak artık mümkün değil. Bizim amacımız da suçlu olup olmadığını tartışmak değil. Tüm istediği adil olarak yargılanması, savunması için gösterilen tanığın dinlenilmesi idi. Keşke dinlenilseydi de ölüm orucundan vazgeçseydi. Evet, Anayasaya göre herkes adil yargılanmayı hak eder. O da bu haktan payına düşeni almalıydı.
Bir kez daha gördük ki en ölümcül eylemlerin, protestoların dahi siyasi iktidarın gözünde bir kıymeti yok, onlar kalplerini çoktan mühürlemişler.
O zaman umudumuz, halkımız, aydınlarımız, sanatçılarımız, hukukçularımız, hülasa insanlarımız. Yine bir başka şairimizin dediği gibi ölümün adil olması için yaşamın adil olması gerekiyor. Bu ölüm adil olmadı, yargılanması da adil olmamıştı zaten.
Dosya şimdi Yargıtay’da. Yargıtay’dan beklediğimiz ise sanık öldü, dava düştü denilmesin, hukukçu deyimiyle işin esasına girilsin, ölüm, bari orada karşılık bulsun, adil yargılanma iddiaları tartışılıp karar yerinde gösterilsin. Vicdanlar bir soluk alsın.