Ordulu Markos Kösyan: Hemşinli’nin çileli göç yolu

Gurbetçilik, yüz yılı aşkın bir zamandır bu ülkenin; Karadenizli’nin ve bu söyleşi bağlamında Hemşin halkının neredeyse kaderi olmuştur.

Hemşin’in kültürel coğrafyası hep ama hep göç vermiştir. Sadece ekmek kapısı olarak görülmemiştir; başka kentler ve ülkeler; aynı zamanda, ‘yeni yurt’ edinilmiştir.

Adnan Genç

Sadece ekmek kapısı da değil; aslında yüz yıldan önceki zamanlarda da Ordu’dan Hopa’ya değin dağlarda yaşayan Hemşin halkı, düze inip öncelikle doğuya, yakın tarihte ise batıya yönelerek, gurbetçilik, maişet motorunu çevirebilme kaygısı ve ne yazık ki, çok eskilerde kalmış da olsa yaşamsal var olma mücadelesi nedeniyle, gurbet ellere göç etmiştir.

Bu yazı dizimizde iki tür söyleşi olacak. Biri, birkaç bölüm halinde dünyanın dört bir yanında çalışmaya giden ve zamanla yerleşmiş olanlar; bir diğer tür söylemişiz de, Ordu Hemşinlileri’nin peş peşe iki kez giriştikleri mücadele. Daha doğuya ve şimdilerde Krasnador ve Sachi’de var olma çabaları üzerine olacak.

Bunu tarihsel sıralaması ile yapalım hatta. Markos Kösyan’la yaptığımız röportajı (güncellenmiş haliyle) sunuyoruz… Sonra da Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’nın bir ucundan Latin Amerika’ya göçen Hemşinliler ile yaptığımız röportajlar olacak.


Moskova’da yaşan Hemşinli gençler. Hemshin adlı bir de dergi yapıyor…  Markos Kösyan (ayakta, sol başta) ve çevirmenimiz Türkolog Lusine Sahakyan…

150 Yıl önce başlayan yolculuk

Markos Kösyan, çileli göç yolunu ve Hemşinli’yi anlattı… Bu söyleşiyi 5 yıl önce Moskova’daki Hemşin Diyasporası ile yaptığımız buluşmalar  sırasında yaptık. Günümüz için güncelledik ama bütünlüğünü bozmamak için; özellikle güncelliğine ilişkin kimi verilere dokunmadık…

Hemşinli, her yerde gurbetçi ve çileli…

Moskova’da geçen hafta, ‘Hemşin Diyasporası’nın, temsiliyetler üzerinden olmadığı için ‘gayriresmi’ buluşması sırasında çok kişiyle sahici ve kalıcı etkileri olan temaslarımız oldu…

Toplantılarımıza Rusya’dan (Moskova ve Sochi’den) katılan Hemşinliler; Kırım Hemşinlileri ile Abhazya’dan gelenler ve Ermenistan’dan gelen HamşineHaylar katıldı. Bazen 500 kişiyi bulan etkinliklerimiz de oldu.

Türkiye’den Batı Hemşin coğrafyasından anadillerini bilemeyen iki kişi olarak biz de katıldı… Markos Kösyan’la sohbetimizi; zaten onun Hemşin belgeseli ve kitabının tanıtımı için Moskova’ya gittiğimiz Lusine Sahakyan hocamız çevirdi…

Sochi’den gelen ve etkinliklerin oluşumuna çok ciddi katkı sunan işinsanı Markos Kösyan (Antonius) ile bir sohbet yaptık. Hemşinlilik; aidiyet, yaşadıkları bölgeleri gelişlerinin öyküsünü ve var olma gayretlerini konuştuk. Tabii, Hemşinliler olarak bundan sonra nasıl işbirliği yapmak gerekir, bu konularda da sohbetimiz oldu…

İşinsanı Kesyan, aynı zamanda yaşları 3-7 arasında değişen 100 kadar çocuğa hizmet veren bir de okul öncesi eğitim kurumunun sahibi… Sochi’yi de kısaca yazalım, haritada bulursunuz… Rusya Federasyonu’na bağlı ve Doğu Karadeniz sınırımıza çok yakın bir sahil kenti.. Hemşinliler hayli yoğun olarak bu kentte yaşıyor ve kamuda görevleri de var. Ve örneğin, Abhazya Başbakan 1. Yardımcısı ile Kültür Bakanı bir Hemşinli…

Hemşinli diyoruz, yadırganmasın… Bazıları 150 yıl kadar önce, bazıları tehcir sırasında göç etmek durumunda kalmış ve yakın coğrafyada değişik noktalarda yaşamaya çalışmışlar.

Defalarca da göç etmek zorunda kalarak… Hemşinliyiz demekten gurur duyuyor arkadaşlarımız… Aynı kültürün insanları olmaktan ve bunu belirtmek özel bir gurur duyuyorlar… Etimoloji ve etnografik açılardan benzer yanlarımız da çok. Dilimiz benziyor elbette; yediğimiz ve içtiklerimiz de yakınlık gösteriyor. Eğlence dünyamızda da benzerlikler çok…

150 yıl kadar önce, göç başlıyor…

Markos Kösyan’ı dinleyelim; “1875’de baba tarafımdan dedemin annesi ve babası Abhazya’da birbirlerini buluyor… Dedemin babası, Samsun (Canik) Çarşamba’dan göç ediyor ve Rusya’ya bağlı bu bölgeye gidiyor…

O zamanlar henüz Gürcistan yok… Yanlarında altın da var (burada gülüyor ve bizim evde yok valla, diyor)… Abhazya’da ticaret yapıyorlar… Samsun’daki gibi tütün ve meğr (bal) ticareti… Samsun’da lazut (mısır) da alıp satarlarmış ama vergi yükü ve bağlı baskılar nedeniyle Abhazya’da Metsara (Mets Vadisi’nde) adlı köye yerleşiyorlar…

Köyde tütün ve bal dışında, çiftçilik, hayvancılık ve demircilik de yapılıyormuş.. Köy büyüyünce kilise yapılmış ve 1915 sonrasında göç de alınca, kurulan okuldaki öğrenci sayısı 600 civarına gelmiş… Kendilerine HamşetsiHay demeye başlamışlar… Hemen dedemin annesini de anlatayım.

Onlar da eşzamanlı olarak Samsun’dan bu bölgeye gelmiş… Hayguş (14 yaşında) ailesiyle birlikte ve tabii yürüyerek doğuya doğru yöneliyor… Annesini ve bir kardeşini yolda yitiriyor… Bir haftalık yürüyüşleri sırasında annesinin köpekler tarafından parçalandığını duyuyor ve geri geliyorlar.

Elbiselerinden annelerini teşhis ediyor.. Köyünde kimse kalmamış ve yakınlardaki bir köye, akrabalarının yanına gidiyor… Markos Avcıtsi (50 yaşında) isimli birinin yanına yerleşiyorlar… Çocuk yaştaki genç kızı, evine alan Markos’un bir oğlu Abhazya’da ama diğer oğlundan haber yok…

Hayguş bu evde ve bu adamla 17 yaşına geldiği sırada evleniyor… Tekrar göç başlıyor. Yanında kalan bir kız kardeşi, evli olduğu adamla birlikte Bulgaristan’a yöneliyor… Kendileri de yeniden Abhazya yoluna…

Kız kardeşi boşan ve bizimle gel diyor ama bebeği de var. Gemiye biniyorlar bu kez… Hayguş, bebeğini denize düşüyor ve onu kaybediyor… Abhazya’da Pitsunda bölgesine gidiyorlar…

Köy bile denemeyecek bir yerde; nemli ortamda yaşamak durumunda kalıyorlar bir süre… Bir çiftçinin yanına sığınıyorlar ve onun yanında çalışmaya başlıyorlar…

Hayguş Yaya (nene) daha sonra iki erkek çocuk daha yapıyor ama onlar da büyüyemeden ölüyor… Sonra 3 kız bebek yapıyor. Bu arada çileli baba Markos ölüyor… Bu kız bebeklerden biri benim annem…”

Stalin zamanında da zulüm gördük

“1930-40 yılları arasında bu köyde yaşıyorlar… Stalin zamanındayız ve burada da vergi ve benzeri güçlüklerle karşı karşıyayız… Hatta, 2. Dünya Savaşı’a aileden 6 erkek gidiyor ve ancak biri sağ dönebiliyor…

Ben de Metsara’da doğdum. Köyde ilköğretim gördüm ve sonrasında Yerevan’a elektro mekanik teknik teknikum okuluna gittim. Dönüşte Sochi’ye geldim… Nenemin zaman zaman titreyerek ve ağlayarak anlattığı göç öyküsünü dinlerdim. Hemşinlilik meselesi o zaman ilgimi çekmeye başladı…

Zaten zamanında Hemşin coğrafyasından Çarşamba’ya göç etmişiz ama nedenlerini bilemiyorum. Geçim derdidir daha çok…

Kendimi öncelikle Hemşinli sayıyorum… Ve bir gün hem Canik’e hem de Hemşin’e gezmeye gitmeyi düşünüyorum… Sochi’de bir dernek var; Hemşinli Yaşlılar Derneği… Kültürümüzü öğrenme ve yerleştirme çalışmaları yapıyoruz burada… Etnografik araştırmalar yapıyoruz…

Belki bilmezsiniz, bizde tulum 1960’lara kadar vardı ama şimdi kemençe kullanıyoruz… Tuluma bargabuzk (bezbezik) deriz. Torba yani… Oğlak postundan yapılırdı…”

Etnografik işaretler, semboller

“7 tür horon biliriz… Titreme adı verilen çok tempolu bir oyunumuz var ki, çok sevilir… Karalahana çorbasını da biz de biliriz. Muhlama, turşu kavurma, anuş (sütlaç) ve kavurma yaparız…

Sağım öncesi ineklere biz de tuz yalatırız, getaman deriz… Güğüm deriz, karayemişi biliriz, arci (yaban fındığı) çoktur bizde… Hemşin kültürüne katkımız çoktur. Hemşinli köylerimize yardım ederiz… Öğretmenlerimize maaş katkımız olur… Abhazya’da haftalık Hemşin Gazetesi vardır; Sochi’de 15 günlük Sar Sochi dergimiz vardır… “

Markos Kösyan (Antonius) ile sohbetimizi Moskova’daki Hemşinli kardeşlerimiz bölüyor… Bir de dergi yapan gençlerle, Moskova’daki Hemşinliler’in sosyo kültürel yaşamları üzerine konuşuyoruz..

Bu arada Hemşinli sanatçılarımızın tamamını iyi biliyorlar ve seviyorlar… Kâzım Koyuncu’nun adı geçince ise, hepsi bir toplanıyor ve ‘Onu hayranız’ diyorlar… Biraz da dergicilik üzerine konuştuk…

Meğer bir yazımı almış ve bir sayılarına koymuşlar.. Hani benim dergim diye çıkışınca, şaşırdılar. Konuk yazarlarını karşılarında bulmuşlardı.

Hemşinliler bu buluşmadan karşılıklı olarak çok heyecan duydular ve umut beslediler yarınlar için. Muhtemelen ilk yapılacak iş çok dilli bir web sayfası… Yeni buluşmalarda görüşmek üzere…