Metin Gülbay
Recep Tayyip Erdoğan’ın yapıp ettiklerini niçin yapıp ettiğine, bundan sonra neler yapıp edebileceğine, niye şöyle değil de böyle yapabileceğine veya yapamayacağına ilişkin tartışmalar son hızla devam ediyor. Hem Cumhurbaşkanı hem de AKP Genel Başkanı olan Erdoğan’ın iktidar ortağı -bu deyim yanlış değil çünkü tamamen öyle bir ilişki var aralarında- Devlet Bahçeli ile sorunlu da olsa bir ilişki yürütmeye zorunlu olduğunu söyleyenler var. Bunu ileri sürenler aslında Erdoğan’ın hiç de istemediği halde bu ilişkiyi sürdürdüğünü çünkü buna muhtaç olduğunu söylüyor.
Yani alttan alta Erdoğan’ın örneğin daha demokratik bir Türkiye istediği halde Bahçeli’ye muhtaç olması yüzünden bunu gerçekleştiremediğini dile getiriyor. Hatta buna en yakın örnek olarak da Erdoğan’ın bir süre önce sözünü ettiği reform sözcüğünü ve buna karşın hiçbir değişiklik istemeyen Bahçeli’nin Çakıcı olayını yaratarak reformu engellemek istemesini veriyor. Yani Erdoğan aslında istediğini yapamıyor, Bahçeli bıraksa Erdoğan Demirtaş’ı da, Kavala’yı da Altan’ı da bırakır, boş yere hapse atılmış gazetecileri ve siyasetçileri hapisten çıkarır.
Peki gerçekten Erdoğan iyi de Bahçeli mi kötü? Erdoğan’ın iyi olmasına Bahçeli mi engel oluyor? Bu savı ileri sürenler şu argümanlara yanıt verme noktasında duraksıyor: Madem Bahçeli bu kadar kötü, onun yüzde 6-7’lik oyuna mı kaldı Erdoğan? HDP’yle bile devam etmeye kalksa yüzde 11-12 oyu garanti altına alır. Hem de istediği reformu yapar. Kaldı ki aynı şeyi İYİP ile de yapabilir ve hatta CHP ile haydi haydi yapar ki zaten böyle bir durumda CHP desteğe hazır olduğunu belli etmiş durumda, aynı şekilde Akşener de parlamenter sisteme dönülmesi koşuluyla desteğe hazır olduğunu açık açık dile getirmişti. O halde Erdoğan niçin ille de Bahçeli ile beraber yürümek istiyor? Bu soruya yanıt vermeden başka sorular sormak, başka görüşler ileri sürmek gerçeğe ulaşmanın önünü tıkıyor.
Daha önceki yazılarımdan birinde belirttiğim gibi ben, Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden beri salt kendi iktidarını kurmak için herkesi kullandığını düşünüyorum. Erdoğan için herkes kullanışlı aptal sanki. Sanırım bu benzetme gazeteci Yıldıray Oğur’a aitti ama benim meramımı anlatmak için cuk oturdu deyim yerindeyse.
Yola çıktığı tüm arkadaşlarını on sekiz yıl içinde teker teker harcadı Reis. Belediye başkanlığından parti başkanlığına kadar yükselen Erdoğan’ın keskin kılıcından ne Abdüllatif Şener kurtulabildi ne Bülent Arınç ne de diğerleri. Hatta Abdullah Gül bile bir kağıt parçası gibi buruşturulup atıldı kenara ve kimsenin gıkı çık(a)madı. Erdoğan’ın böyle herkesi kurban edecek biçimde yıka döke iktidarda kalmak istemesinin nedeni ne diye sorsak çok ağır bir soru mu olur? Hem de kendisine birkaç yıl önce en okkalı küfürlerle hakaret eden birinin desteğiyle? Aslında sonu hakaret davasıyla ya da hapisle bitecek olmasa bu soruya yanıt verecek yüzlerce gazeteci var tabii ki ama kimse bu soruyu sormuyor, onun yerine “aslında reis iyi ama ortağı kötü” savına sarılıyorlar.
Hal böyle olunca da “Erdoğan’ın Bahçeli ile imtihanı” Türkiye’nin en çok izlenen dizisi halinde kamuoyunun heyecanına heyecan katıyor. Yalnız kamuoyunun değil muhalif köşe yazarlarının da yazıları, internet sitelerindeki söyleşileri veya yorumları bu savın çevresinde dolanıyor. Böylesi belki de daha hoşlarına gidiyordur, -yandaşların değil- muhaliflerin. Çünkü gerek siyasetçi gerekse de yazıp çizen muhalifler arasında da gerçek soruyu sormaya cesaret edenler çok az. Hapse girmeyi göze almak çok da kolay bir şey değil veya binlerce, on binlerce liralık hakaret davalarını kazanma şansları zaten yok buna cesaret edecek kişilerin. Bunlara ben de dahilim, çünkü bir kez göze aldım ve cumhurbaşkanından, başbakanına, milli savunma bakanına kadar hakaret davası açtı şahsıma. (Bu şahsım lafını pek sevdim, yerinde kullanılınca iyi gidiyormuş doğrusu.) Binlerce liralık avukatlık ücretlerini ödedim. Bir de kendileri yüz binlerce liralık tazminat davası açsalardı içeri de girerdim ödeyemeyeceğim için. Bu yüzden bu satırları yazarken kimseyi zan altında bırakmayı amaçlamıyorum. Bunun bilinmesini isterim. Ama ben en kısa yoldan hedefe varmayı ilke edinenlerdenim. Dolambaçlı yolları sevmem, o yollardan gitmem de. Bu yüzden bu konuda da en kısa yoldan sorumu sorup yanıtın verilmesini istiyorum. Açık açık yanıt veremeyebilirsiniz ama yanıt bilindikten sonra bunu nasıl dillendireceğinizin pek bir önemi kalmıyor.
Erdoğan niçin ille de Bahçeli ile yoluna devam etmek zorunda? Hangi neden onu bu birlikteliğe zorunlu kılıyor?
Haydi bakalım yanıtlayın, ama mertçe… Kendinize karşı dürüst olduğunuzdan şüphem yok. Yanıtı verdiyseniz tamam, hayır hayır kamuoyuna açıklamak zorunda değilsiniz, başınızın belaya girmesini istemem.