HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Gare’de bu kadar açık sorumluluğu olan bu iktidarın, sorumluluğunun üstünü örtmek için partilerini günah keçisi olarak seçtiğini söyledi.
Sancar, Gare’deki ölümleri katliam olarak değerlendirerek, “Şimdi ihtiyacımız olan şey hakikattir. Ölümlerin nasıl meydana geldiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmaktır.” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Sancar, konuşmasının büyük bölümünü Gare operasyonuna ayırdı. Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış sağlanamadığı için yine ölümleri konuşmak zorunda kaldıklarına vurgu yapan Sancar, şunları kaydetti:
“Neden söz ettiğimi biliyorsunuz. Gare operasyonundan. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, günler önce başlayan sınır ötesi operasyona ilişkin bilançoyu açıklarken 13 Türkiye vatandaşının naaşına ulaşıldığını söylemişti. Açıklamada katledilen insanlarla ilgili bilgiler de vardı, çelişkiler de vardı. Daha sonra Malatya’ya getiriliyor cenazeler. Ve kimlikleri Malatya Valiliği tarafından açıklanıyor. Bu 13 kişinin daha önce belirli aralıklarla PKK’nin alıkoyduğu askerler, polisler ve istihbarat görevlileri olduğu ortaya çıktı.”
‘Gare’de yaşanan katliamdır, ihtiyacımız olan şey hakikattir’
Öncelikle HDP olarak hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilediklerini belirten Sancar, “Bu bir katliamdır değerli arkadaşlar. Uluslararası insancıl hukukun ağır ve vahim ihlalidir. Şimdi ihtiyacımız olan şey hakikattir. Ölümlerin nasıl meydana geldiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmaktır. Bu bir infaz mıdır, yoksa ölümler bombardıman sonucu olarak mı gerçekleşmiştir? Ya da başka türlü meydana gelmişse o ölümler, nasıl olmuştur?” şeklinde konuştu.
‘Açıkça kınıyoruz ama kınamak yetmez’
Ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun bu durumu kabul etmenin kesinlikle mümkün olmadığını vurgulayan Sancar, “Biz bunu açıkça kınıyoruz. Ama kınamak yetmez değerli arkadaşlar hakikate ihtiyacımız var. Eğer hakikati ortaya çıkaramazsak ne adaleti ne de barışı sağlayabiliriz. Hakikatin ve sorumluların tereddüte yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması lazım.” dedi.
‘Bakanların ve hükümetin dediklerine kayıtsız, şartsız, itirazsız inanmamız beklenmesin’
Bakanların ve hükümetin dediklerine kayıtsız, şartsız, itirazsız inanmalarının beklenemeyeceğini ifade eden Sancar, şöyle konuştu:
“Yakın tarihimize bakalım, şu 40 yıllık tarihe bakalım, sadece 2-3 örnek vermem yeterli olur. Bu örnekleri de özellikle mahkeme kararlarına geçenlerden seçtim, ayrıca bütün çıplaklığıyla ortada duran örneklerden. Bunlardan biri Kuşkonar ve Koçağalı katliamıdır. 1994 yılında gerçekleşmiştir savaş uçakları tarafından bombalanan köylerde 38 kişi hayatını kaybetmiştir. O zamanlar hükümetin ve bakanların neler söylediklerini hatırlatmayacağım, gerek yok. Bugünden dönüp baktığımızda acı bir trajedinin sorumsuz ve yüzsüz ifadeleriyle karşılaştığımızı çok daha açık görebiliriz. Bunu ben söylemiyorum sadece, bunu Anayasa Mahkemesi (AYM) de söylüyor.”
AYM’nin yakın zamanda bu olayla ilgili karar vererek, devleti olaydan sorumlu tuttuğuna işaret eden Sancar, “Yani bu katliam gerçekleştiğinde hükümetin ve bakanların söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı AYM kararıyla sabit oldu.” dedi.
Sancar’dan Güçlükonak ve Roboski katliamları örnekleri
Bir başka katliamın da 1996 yılında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde 11 köylünün bir minibüsün içinde kurşunlanarak yakıldığı “Güçlükonak Katliamı” olduğunu belirten Sancar, şöyle devam etti:
“Olayın ardından sorumluların neler söylediğini görmek isteyenler açıp kısa bir araştırma yapmakla yetinebilirler, hemen görecekler o zamanki tabloyu. Fakat hakikatin peşinde olanlar olayın aydınlatılması için mücadeleden vazgeçmediler, bütün imkanları kullandılar ve en son AİHM’e kadar götürdüler bu katliam olayını. AİHM Türkiye’yi mahkum etti. Yani o zaman hükümetin ve sorumluların söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu.”
Daha yakın tarihteki Roboski Katliamı’nı da hatırlatan Sancar, “Hafızalarda tazedir. Katliamın ardından neler yazılıp çizildiğini, hükümetten sorumluların, yetkililerin neler söylediklerini hatırlamak için kendimizi fazla zorlamaya gerek yok. Bugün ortaya çıkan gerçek çok çıplaktır. O insanlar savaş uçaklarından atılan bombalarla katledildi, 34 insan ve bunların büyük bir kısmı çocuktu.” dedi.
‘İnsanların hakikati bilme hakkı vardır’
“Bu gibi durumlarda eğer demokratik bir ülke iseniz hükümetin açıklamalarına kuşkuyla yaklaşma sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz vardır.” diyen Sancar, toplumların ve insanların hakikati bilme hakkı, uluslararası hukukun tanıdığı önemli bir haktır.
‘Toplumun tümünü rehin almaya yönelik operasyonlarla karşılaşabiliriz’
Sancar, konuşmasında şunları söyledi: “Bu hakikat ortaya çıkarılmadıkça Türkiye’de bundan sonra yeni kırılmalar peşinden koşacak bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Hakikatin peşine düşmez ve iktidarın söylediklerini tek gerçek olarak kabul edersek, bunun üzerine başka operasyonlar bindireceklerdir. Bu operasyonlar toplumun tümünü rehin almaya yönelik olacaktır. Demokratik siyaseti bitirme amaçlı olacaktır. Demokrasi umudunu yok etme hedefini taşıyacaktır.”
‘HDP’nin tavrı nettir, böyle bir katliamı kabul edemeyiz’
Hakikat ne olursa olsun, ölümler nasıl gerçekleşmiş olursa olsun HDP’nin tavrının net olduğuna vurgu yapan Sancar, “Böyle bir katliamı hem insanlık açısından hem uluslararası hukuk açısından kabul etmek söz konusu olamaz. Bunu açıkça kınıyoruz ama hakikatin peşinde olmaya da devam edeceğiz.” dedi.
‘Bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturulabilir’
Hakikatin nasıl ortaya çıkarılacağına dair yöntemlerin de belli olduğuna işaret eden Sancar, “Bunlar iç hukukta da yer alıyor. Ancak iç hukukta yeterli kalmıyorsa bu usuller, uluslararası hukuk daha açık, daha güvenilir, daha etkili yollar öneriyor. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde bu usuller açıkça düzenleniyor. Ne yapılabilir? Bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturulabilir.” şeklinde konuştu.
‘İktidarın yaşanan her şeyi kamuoyuna sunma yükümlülüğü var’
Elbette öncelikle Türkiye’de adli makamların ve iktidarın bütün olguları, yaşanan her şeyi kamuoyuna sunma yükümlülüğü olduğunu ifade eden Sancar, “Bu anayasal bir yükümlülüktür, siyasi bir sorumluluktur, vicdani ve ahlaki bir görevdir. Bakalım bugün Meclis’te sunum yapacak olan bakanlar bu verileri paylaşabilecekler mi?” diye sordu.
‘Otopsiler usulüne uygun yapılmalı, raporları ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır’
Öte yandan hayatını kaybedenlerin ölüm sebepleri ve şekillerini ortaya çıkarmanın en etkili yollarından birisinin de otopsi raporlarının ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması olduğuna vurgu yapan Sancar, şunları kaydetti:
“Otopsinin usulüne göre yapılması elbette şarttır. Yine bu konuda uluslararası kurallar ve standartlar mevcuttur. Türkiye’de adli makamların bu standartlara uygun bir soruşturma yapma yükümlülüğü var. Fakat bu soruşturmalardan objektif sonuç çıkması konusunda haklı şüpheler vardır. O nedenle diyoruz ki güvenilir, bağımsız ve tarafsız mekanizmaların işletilmesi gerekiyor. Bunlar için de uluslararası hukukta kurallar ve kaideler oluşmuştur.”
‘İktidarın çok açık ve ağır bir siyasi sorumluluğu var’
Sancar, iktidarın sorumluluğunun elbette burada bitmeyeceğini belirterek, “İktidarın çok açık ve ağır bir siyasi sorumluluğu var.” dedi. Sancar, şunları kaydetti:
“Bu sorumluluk en az iki alanda söz konusudur. Bu iki alanda sorumluluk açık ve mutlak olarak iktidardadır. Bunlardan birincisi operasyonun yapılma şeklidir, ikincisi operasyon dışındaki seçeneklerin değerlendirilmemiş olmasıdır. Operasyonun amacı neydi? Operasyon başlarken bu konuda kamuoyuna bilgi verilmedi. Fakat Cumhurbaşkanının dünkü konuşmalarından anlıyoruz ki amaç ve hedef, alıkonmuş bu görevlilerin kurtarılması olarak belirlenmiş.”
‘41 savaş uçağı günlerce bomba yağdırırken o insanların kurtarılması mümkün müydü?’
Dünden beri vicdanlı yazarların, uzmanların ve siyasetçilerin bir kısmının arka arkaya sıraladığı sorular olduğuna işaret eden Sancar, “Bu sorular Meclis’e de ulaşmıştır. Farklı sorulardan, soru önergelerinden derleyebileceğimiz uzun bir liste var. Ben bütün bu soruları bir tek soruya sıkıştırabileceğimizi, orada toplayabileceğimizi düşünüyorum: Eğer amaç gerçekten alıkonulmuş ve bugün rahmete gitmiş bu görevlilerin kurtarılması idiyse operasyon bu şekilde mi yapılmalıydı? 41-42 savaş uçağı günlerce bomba yağdırıyor, bu şartlarda bu insanların kurtarılması mümkün müydü?
Nitekim operasyonun kendi amacı ve hedefi doğrultusunda başarısız olduğunu yine Cumhurbaşkanı açıkça söylüyor. Peki, bunun bir sorumluluğu yok mu? Sevgili halkımız, vicdanlı insanlar; bu soru meşru bir soru değil midir? Bu soru haklı bir soru değil midir?”
‘13 insanı sağ kurtarmak için başka yollar vardı’
O 13 insanın aileleri yıllardır sevdiklerine kavuşmak için her yolu denediğine vurgu yapan Sancar, “Bu insanları sağ kurtarmak için başka yollar vardı. Hem de çok daha basit yollar. Amaç, insan hayatını kurtarmaksa bu yollar daha önce denenmiş ve başarılı olmuş yöntemlerdi, bunlara başvurulabilirdi. Neden söz ediyorum? Çeşitli kuruluşların, insan hakları örgütlerinin, siyasi şahsiyetlerin ve partilerin bundan önceki yıllarda bu tür durumlar için yaptıkları girişimlerden ve ulaştıkları başarılı sonuçlardan bahsediyorum.” dedi.
‘Tüm yetkililer topluma hesap vermek zorundadır’
Başarının tek ölçütünün o insanların sağ salim ailelerine kavuşmalarını sağlamanın olduğunu ifade eden Sancar, şunları ifade etti:
“Bu olmamışsa, operasyona karar veren ve bunun icrasında görevli olan bütün yetkililer siyaseten açık bir şekilde sorumludurlar. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Topluma ve halka bu sorumluluk çerçevesinde hesap vermek zorundadırlar. Hiçbir merci bu sorumluluktan kaçmayı haklı gösterecek yollara başvurma hakkına sahip olamaz. Bunu ne ailelerin acısı kaldırır ne de toplumun vicdanının kaldırır bir yeri vardır. Bu sorumluluk mutlaka hesap vermeyi gerektirir.”
‘22 yıl içinde 335 kişi ailelerine sağ salim kavuştu’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin 1990-2012 yılları arasını kapsayan “PKK’nin Alıkoyduğu Kişiler Raporu”na değinen Sancar, “22 yıl içerisinde 335 kişinin alıkonulduğunu tespit etti. 335 kişinin tamamı biraz önce sözünü ettiğimiz girişimler sonucu ailelerine sağ salim kavuştular.” dedi.
‘O son düğüm iktidarın adım atmasıydı’
Çocuklarının serbest bırakılması için çabalayan ailelerin 2015, 2016, 2019’da partilerini ziyaret ettiğini söyleyen Sancar, şöyle konuştu:
“Tam 4 kez ziyaret gerçekleştirdiler. O zaman Grup Başkanvekillerimizle ve diğer yetkili arkadaşlarımızla yaptıkları görüşmelerde çocuklarının serbest kalması için destek istediler. Her seferinde arkadaşlarımız bu konuda üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını tüm kamuoyunun önünde dile getirdiler. Ailelerle birlikte basının karşısına çıkıp konuştular. Fakat her seferinde son düğüme kadar gelindi ama o son düğüm bir türlü çözülemedi. Neydi o son düğüm? İktidarın adım atmasıydı.”
Sancar, ailelerin taleplerini Meclis’te, basın toplantılarında defalarca dile getirdiklerini anlattı.
‘Gergerlioğlu ve Kaya yoğun saldırı altındalar’
Milletvekilleri Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Hüday Kaya’nın yoğun saldırı altında olduğuna dikkat çeken Sancar, “Saldırdıkları şey ölüme karşı hayat mücadelesinin savunulmasıdır.” dedi.
İktidarın “Elimizden geleni yaptık” dediğini belirten Sancar, “Ne yaptınız, bunu açıklayın. Bunu açıklamak zorundasınız, ne yaptınız?” diye sordu. İktidar 2015’ten bu yana insanların hayatını kurtarmak için bu sade ve değerli yöntemi kullanmadığına işaret eden Sancar, “Kullanmamasının nedenlerini sormaya her yerde devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
Sancar, 6 yıl önce şimdiki Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, o zaman çözüm dolayısıyla İmralı heyetinde olan Sırrı Süreyya Önder, Grup Başkanvekils İdris Baluken, bizzat Lice’de alıkonmuş 2 askeri bizzat alıp getirdiklerini hatırlattı.
Sancar, “İktidarın bize saldırılarına karşı savunma olarak değil bu toplumun vicdanlı insanlarına hakikati göstermek için söylüyorum bunları.” dedi.
‘İktidar partimizi günah keçisi seçiyor’
Gare operasyonu üzerinden partilerine yönelik suçlamalara değinen Sancar, hiç polemik yapma niyetinde olmadığını ifade ederek “İktidarın temsilcilerinin kullandığı sözleri tekrar etmek de istemiyorum.” dedi. Sancar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ama şunun altını çizmem lazım. Gare’de bu kadar açık sorumluluğu olan bu iktidar, sorumluluğunun üstünü örtmek için partimizi günah keçisi olarak seçiyor. Bununla da kalmıyor muhalefeti de kendi sorumluluğuna ortak etmek peşinde koşuyor. İşte bu yeni ve ağır bir operasyondur. Herkes bunun farkına varmalıdır. Bu demokratik siyasete ve demokrasi umuduna yönelik bir operasyondur. Yeni kırılmalar peşinde koşuyor bu iktidar.”
‘Bize karşı istedikleri operasyonu yapsınlar, biz bu ülkede barışın teminatıyız’
HDP’nin tutumunun belli olduğunu ifade eden Sancar, “Biz demokratik siyasette ısrarcıyız, biz demokratik çözümü istiyoruz, barış istiyoruz. Barış ancak bizlerin demokratik siyasetteki mücadelesine saygı duyularak gelebilir. Biz bu ülkede barışın teminatıyız. İstedikleri operasyonu yapsınlar bize karşı. Bu hedefimizden zerre şaşmayacağız.” dedi.
Bu yürüyüşün bugüne kadar büyük bedellerle geldiğini, bundan sonra da aynı kararlılıkla devam edeceğini söyleyen Sancar, “Sevgili Selahattin Demirtaş’a da buradan bir selam göndereyim: Bu gemi o limana varacak.” şeklinde konuştu.
Yeni1Mecra