Türk erkeği saç da uzatırdı, küpe de takardı, bilezik de…

Denizli’deki mezar taşları

Metin Gülbay

Ankara benim belki bir, belki bir buçuk yaşında geldiğim, tüm eğitimimi tamamladığım, çocukluk anılarımı saklayan, yaşamımın ilk otuz yılını saklayan kenttir. Söyleyeceklerim Ankara’da geçtiği için baştan açıklamak gereksinimi duydum.

1970’te ben lisedeydim. Ankara Atatürk Lisesi kentin tam ortasındaydı. Eski Taş Mektep, kuruluşu 1886 idi sanırım, cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk Lisesi adını almıştı. O yıllarda üniversite gençliği eylemleriyle zirvedeydi. Her hafta mutlaka en az bir gün lisenin önündeki Strasbourg Caddesinden binlerce üniversiteli solcu genç ellerinde pankartlarla yürüyüş yaparak geçerdi.

Dikkatimi çeken öğrencilerden erkek olanların saçlarının uzun olmasıydı. Hayır bugünkü gibi öyle örüp bellerine kadar sarkıtmıyorlardı ama saçları omuzlarına düşecek denli uzundu. 

Bizim lise o sıralar Deli Veli diye ad taktığımız MHP militanı bir müdürün yönetimindeydi ve lisede de onlar kesinlikle çoğunlukta olmamasına rağmen müthiş bir baskı kurmuşlardı. 

Komando Tayfun dediğimiz bir fizik hocamız vardı, ülkücülerin eylemine katılmadığı için ülkücü bir çocuğu sınıfta dövmüştü. O yıllara gidince konuyu dağıtıyorum anıların çokluğundan, bu yüzden frene basıp asıl konuya döneyim. 

O yıllarda genç erkeklerin saç uzatma modası solculuğun simgesi gibi olmuştu. Uzun saçlı erkek öğrenciler ülkücü komandoların derhal tepkisini çekiyordu. “Niye karı gibi saç uzatıyorsun” diyorlardı yakaladıkları uzun saçlı gençlere ve öldüresiye dövüyorlardı. Bu dayak furyasından yüzlerce genç nasibini almıştı.

Üzerinden uzun yıllar geçti, 1991 yılında Türklerin tarihini merak ederek okumaya başladım. Tabii o yıllarda yalnızca Türk Tarih Kurumu bir de Kültür Bakanlığı yayınları vardı ama her ikisini de arayıp bulmak zorundaydınız öyle her kitapçıda satılmazdı.

Bu yayınlarda Selçukluların hatta Orta Asya’daki Türklerin de uzun saç bıraktıklarını ve bunun yiğitlik göstergesi olduğunu okuyunca çok şaşırmış ama çok da gülmüştüm. Şaşırmıştım çünkü milliyetçiyiz diyen gençler kendi tarihlerinden habersizdi ve aslında solcu gençler ataları gibi uzun saç bırakıyordu. Tabii onlar da atalarına öykünerek saç uzatmıyordu, zaten bu bilgiden yoksunlardı, “sol moda”ya uyuyorlardı yalnızca. 

Binlerce yıl Orta Asya’da yaşayan Türk boylarında erkekler saçlarını uzatıp, örgü yaparken, 1970’te uzun saç bırakan solcu gençler, atalarına öykünen komando gençlerden dayak yiyordu. Ülkücülerin ataları hakkındaki cehaletleri beni güldürmüştü. Kendime de gülüyordum çünkü ben de lise ve üniversite yıllarında aynı cehaletin sularında yüzüyordu

Dediğim gibi sonra tarih okumaya başladım. Ve gerçeklerle yüz yüze geldim. On bir yıllık ilk ve orta eğitimde bize bol bol Türklerin ne kadar kahraman olduklarından söz edilmişti. Emin Ortay tarihine bakılırsa Türkler neredeyse hiç ama hiç yenilmemişti hatta. Abartılar birbirini kovaladı ve biz liseyi bu ruh haliyle bitirdik. Bazılarımız okuduklarının gerçek olduğuna inanarak ülkücü veya milliyetçi falan oldu, “acaba bunların tümü doğru mu” diyenler de solculuğun dünyasına adım attı. Sözü fazla uzatmadan tarihçilere bırakalım, bakalım neler söylüyorlar.

“Saç yalnız kadının değil, erkeğin de süsü hatta erkek için yiğitlik sembolü olmuştur. Türkler’de erkeklerin kadınlar gibi saçlarını örmeleriyle ilgili bilgiler minyatürlerde görülmektedir. Erkeklerde uzun saç modası, Anadolu Selçukluları’nda hatta sonraki beylikler devrinde de devam etmiştir. Çinilerdeki insan figürlerinde uzun saçlı erkek resimleri vardır. Sakalsız ve bıyıksız olan bu figürleri, çoğu zaman kadın figürlerinden ayırmak zor olmaktadır.”

Neredeyse aynı anlatıma başka bir metinde de rastlanıyor.

“Erkeklerde uzun saç modasının, Türkiye Selçukluları devrinde hatta sonraki beylikler döneminde de devam ettiği görülmektedir. O dönemde saç, yalnız kadın için değil erkekler için de büyük önem taşımaktadır. Eski Türkler’de uzun saçın yiğitlik sembolü olduğu bilinmektedir.”2

Bahaeddin Ögel de erkeklerdeki uzun saçlardan söz ederek bu modanın Selçuklular’dan da geriye gittiğini söyler.

“Türk erkeklerinin ve hatta Türk savaşçılarının uzun saçları bulunduğunu, birçok tarih kaynaklarından biliyoruz. Bu âdet üzerinde, epey derin olarak da durulmuştur. Türk erkeklerindeki uzun saç modası, Selçuk çağı ile başlamış değildir. Bunun da çok eski kökleri ve nedenleri vardır. 

Japon bilgini Kuraklichi Shiratori, İslamiyet’ten önceki Orta Asya imparatorluklarında çok yaygın olan, erkeklerin uzun saçları ile saç örgüleri hakkında, Japonya’da yayımlanan Toyo Bunko dergisinde, çok geniş bir araştırma yayımlamıştı. 

Bu araştırma şöyle bir gözden geçirildikten sonra, Oğuz Türkleri ile Peçenekler’in niçin uzun saç bıraktıklarını daha iyi anlayabiliyoruz. Batı Türkleri’nin, daha doğrusu Oğuzlar ve Peçenekler gibi Türk gruplarının, ‘Uzun saçlı Türkler’den olduklarını açık olarak biliyoruz. Fakat doğuya gidildikçe, bu inanışlar ve âdetler değişiyordu. Proto-Moğol kavimlerinin inanışlarına göre, onların ataları ‘dazlak kafalı’ bir kimse idi. Bu inanış, Avar (Juan-juan) devletinden tutunuz da, Çin’in kuzeyinde imparatorluklar kurmuş olan diğer Proto-Moğollar’a kadar yayılıyordu. 

Bu sebeple Moğollar ile onların tesirinde kalmış olan Doğu Türkleri’nin de bu eski inanışa uyarak, saçlarını kestirmiş olmaları normal görülmelidir. Kaşgarlı Mahmud, Türkçe tok er sözünü açıklarken ‘Türkler gibi saçları kesik demektir’, şeklinde konuşuyordu. Kanaatımıza göre bu saçları kesik Türkler, Doğu Türkleri olmalıydı. Doğu Türkleri, Kuzeydoğu Asya tesirleri altında kalmış, ‘Saçları kesik Türkler’ arasında sayılmalıdır. Görülüyor ki çok geniş bölgelere yayılmış olan Türkler arasında da, değişik inanışlar ve bunun neticesinde, çeşitli kültür örnekleri doğmuş bulunuyordu… 

Uzun saçlar ile saç örgülerinin de çeşitli şekilleri vardı. Başın etrafı derin olarak tıraş edildikten sonra, tepede bırakılan tek örgü, daha çok Kuzeydoğu Asya ile Mançu kavimlerine ait, bir saç tuvaleti idi. Türkler’in uzun saçları ise, arkadan örgülü olması ile hususiyetini kazanıyordu.”3

Uygur duvar resimlerinde görülen çeşitli küpeler. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, cilt 5, s.242.

Doktor, arkeolog, antropolog, etnograf ve bir gezgin olan Avusturyalı Felix Von Luschan 1883-84 yıllarında Torosları gezerken bölge insanlarının fotoğraflarını da çekti. Bu fotoğraflardan birinde bir erkeğin başının tam üstünde bıraktığı saçı uzatıp örmüş olduğunu görüyoruz. Bu kişi bir Tahtacı. Tahtacılar bilindiği gibi Alevi Türkmenler. Belki de atalarının uzun saç geleneğini o yıllara kadar yaşattılar. Teke yani Antalya-Burdur yöresinin 1511’de Şahkulu isyanı ile sarsıldığını önceki yazılarımdan hatırlayacaksınız. Teke sancağının valisi 2. Bayezid’in ortanca oğlu Şehzade Korkud isyanı bastırmakta başarısız olmuştu. Daha sonra yenilgiye uğrayan Aleviler de topluca Balkanlar’a sürülmüştü. 1883 gibi çok yakın sayılabilecek bir tarihte bile Luschan bu fotoğrafı çektiyse uzun saçın binlerce yıl anısını koruduğu anlaşılıyor.

Konuyu internetten araştırırken Ümit Şıracı’nın 26 Eylül 2019 günü Denizli gazetesinde yayımlanan yazısında çok ilginç bilgilere rastladım. Şıracı “Denizli’de alan taraması sonucunda bulduğumuz mezar taşlarında uzun saç kültürüne rastlıyoruz. Özellikle arkadan üç örgü şeklinde ve geri kalan saçın kazıtılması şeklindeki mezar taşlarına Denizli bölgesinde çok sık rastlıyoruz” diyordu.4

Şıracı aynı yazıda çok daha ilginç noktayı dile getirmişti: “Yaşar Kemal’in İnce Memed serisinde Çukurova göçerlerinin de aynı şekilde baş kısmının arka tarafında kalan ince bir saç demetini hiçbir zaman kesmediklerini ve hatta erkeklerin bıraktıkları bu saçları ördüklerini okumuştum. O zamanlar bu bana biraz abartılı gelmiş olsa da Luschan’ın fotoğraflarından sonra aslında Yaşar Kemal’in Çukurova Türklerini hiç de abartmadığını anlamış oldum. Anlaşılan o ki; Teke yöresi Türkleri, Orta Asya’dan getirdikleri birçok alışkanlığı, gelenek ve göreneği 1880 yılında dahi bir nebze olsa yaşatmayı sürdürebilmişler.”4

Tarih okumaya başladığımda eski Türkler’de erkeklerin uzun saç bırakmasını öğrenmem beni ne kadar şaşırttıysa küpe takmaları da o kadar şaşırtmıştır. Küpeyle ilgili tek bilgim Şah İsmail’in küpeli portresinin Yavuz Sultan Selim sanılmasından kaynaklanıyordu. Milliyetçi tarih yazarları “Türkler küpe takmaz” diye bu tabloya şiddetle karşı çıkmışlardı. Hele İslamcı yazarlar hop oturup hop kalkmıştı. Neyse ki portrenin Yavuz’un değil, Şah İsmail’in portresi olduğu ortaya çıktı da hem İslamcılar hem de milliyetçiler derin bir nefes aldı. Ama aslında küpe takmış Şah İsmail de Türktü, fakat kızılbaş olması milliyetçi tarihçiler için onu Türk olmaktan çıkarıyordu. Benim belleğim ise nereden edindiyse Yavuz’un öyle gösterişli bir tipi olmadığı ve küpe takmadığı bilgisine sahipti.

Sonra okumalarım sonucu Türklerin küpe de taktıklarını öğrendim. Hem de Orta Asya’da bayağı moda olan bir uygulamaymış.

“Eski Türkler’de küpe takmak, her çağda yaygın bir moda halinde görülüyordu. Küpeyi Türkler’de yalnız kadınlar değil; erkekler de takardı…

Hatta İslâm kaynakları, Hülegü Han’dan söz ederken bile, onun takındığı küpelerinden söz açmayı ihmal etmezlerdi. Çin kaynakları ile eski Orta Asya Türkleri’ni gösteren minyatürlerde de, erkeklerin küpe takındıklarını, açık olarak görüyoruz. 

Osmanlı tarihinde de, bunun birçok örneği vardır. Bugünkü Orta Asya küpeleri hakkındaki derli toplu bilgiler ise Radloff tarafından derlenmiştir.”5

Şu ana kadar eski Türklerde erkeklerin saç uzattığını, küpe taktığını öğrendik. Ancak islamcıları ve milliyetçileri çok kızdıracak bir ayrıntı daha var. Türk erkekleri bilezik de takardı.

“Bilezik de Türklerin, erkek olsun kadın olsun herkes tarafından çok sevilen süs eşyalarından biriydi. Yalnız tarih ve dil kaynakları  ile halk bilgisi derlemelerinde değil; kazılarda da bol ve çeşitli bileziklerle, bunlarla ilgili birçok bilgi ele geçmiştir. Tabii olarak bileziklerin de pek çok ayrı çeşitleri vardı.”6

Üzerinden otuz yıl geçti Türklerin tarihini hâlâ okuyorum, son on, on beş yılda çeviriler de yayımlanmaya başladı ve tümü de harikulade. Bilhassa Avrupalı gezginlerin Osmanlı’ya yaptığı gezilerden edindikleri izlenimleri içeren seyahat anılarının tadına doyum olmuyor ve ben okullarda bize öğretilmiş yalanlarla dolu uydurma tarihe bir kez daha lanet okuyorum. Çocuklarımız bugün hâlâ gerçekle ilgisi olmayan bu ders kitaplarını okuyor ve inanın benim içim sızlıyor… 

1 Fatma Şener, Şule Eğri, Selçuklu Tarihi Kültür ve Medeniyet, 1.Uluslararası Selçuklu Sempozyumu, Bildiriler 1, Anadolu Selçuklu Kıyafetleri, TTK Yayını.511.

2 Fikri Salman, Zeynep Atmaca, Selçuklu Tarihi Kültür ve Medeniyet, 1.Uluslararası Selçuklu Sempozyumu, Bildiriler 1, Çini ve Seramik Tasvirleri Işığında Türkiye Selçukluları Giysi Özelliklerine Bir Bakış, TTK yayını, s.407.

3 Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, c.5, s.273.

https://www.denizligazetesi.com/denizlinin-uzun-sacli-mezar-taslari-makale,71527.html

5 B.Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, cilt 5, s.243.

6 B.Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş cilt 5, s.257.