Prof. Dr. Mesut Yeğen, uzman çavuşun tecavüz ettiği genç kadının intiharı ile ilgili tartışmaları değerlendirirken yaklaşımların “aşiretlerin, eşkıyaların ya da mürtecilerin modernliğe karşı koyması” gibi kodlandığını söyledi.
Yeğen, Cumhuriyet yazarı Özgentürk’ün yazısına ise “Önemli olan bu olayın failine, faile kol kanaat gerenlere ve failin fiilini mümkün kılan duruma dair bir şey söylemiyor oluşu” eleştirisini getirdi.
Dr. Vahdet Mesut Ayan
Kadına yönelik her türlü şiddetin artarak sürdüğü, İstanbul Sözleşmesinin tartışıldığı, kadınların kazanılmış haklarının iktidar tarafından sistematik olarak hedef alındığı 2020 Türkiye’sinde bir askerin günlerce genç bir kadına tecavüz ettiği ortaya çıktı.
İktidarın “münferit” bir meseleymiş gibi sunduğu vaka, ülkede her gün kadınlara yönelik uygulanan şiddetin bir biçimiydi. Konunun bu boyutu çok konuşuldu, tartışıldı. Tabii burada sosyal medyanın etkisini unutmamak gerek; zira sosyal medyada #musaorhantutuklansın etiketli paylaşımlar olmasaydı muhtemelen bu olayın üstü de tıpkı diğerleri gibi örtülecekti.
Son günlerde bu konuyla ilgili dikkat çeken bir gelişme ise Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk’ün kaleme aldığı “Porno çukurunda debeleniyoruz” başlıklı yazısıydı. Özgentürk yazısında, Musa Orhon tarafından gerçekleşen cinsel saldırının temel sebebini Kürt toplumunun “eğitimsizliğine”, “geri kalmışlığına” bağlayarak açıklamış. Bu söylem, tecavüz faili ile suç arasındaki ilişkiyi koparmış ve bir yer değiştirmeyle âdeta fail, söylemde Kürt toplumunun kendisi olmuştur.
Elbette meselenin Kürt coğrafyasında yaşanması da böyle bir yazının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yani bu meselenin Kürt sorunu ile de yakından ilişkisi vardır. Söylemlerin uzay boşluğunda doğmadığı; bilakis her söylemin tarihsel-toplumsal bir bağlamda ortaya çıktığını düşünerek mikrofonu, milliyetçilik, yurttaşlık, Kürt meselesi, sosyal teori, ideoloji ve söylem analizi alanlarında çalışan Prof. Dr. Mesut Yeğen’e uzattık.
1999’da yayımlanan Devlet Söyleminde Kürt Sorunu adlı eserinizde, devletin Kürt meselesini adlandırmak için kullandığı bazı söylemlere tarihsel-toplumsal bağlamı gözeterek dikkat çekiyorsunuz. Kısaca bu konuyu açabilir misiniz? Tam olarak nelerdir bu söylemler?
Şunu söylemiştim bahsettiğiniz çalışmada: Devlet, cumhuriyetin ilanını takip eden 70-80 sene boyunca Kürt meselesinin etno-politik mahiyetini reddetmiş, meselenin ulusal bir topluluğun hakkının hukukunun peşine düşmesiyle ilgili olduğunu kabul etmeye yanaşmayıp, Kürt meselesini bir modernleşme meselesine, daha doğrusu bir modernleşme noksanlığı meselesine indirgemiştir. Böyle yaptığı için de Kürtlerin ayrı bir devlet kurmaya çalışmaktan içinde yaşadıkları sosyalliği korumaya uzanan her türden faaliyetini aşiretlerin, eşkıyaların ya da mürtecilerin modernliğe karşı koyması olarak kodladı devlet. Zaman zaman da yabancıların kışkırtmasına bağlı olarak gerçekleşen bir iç düşman faaliyeti olarak. Özetle, Türkiye devleti Kürtlerin Kürtlüklerini korumak üzere yaptıklarını eşkıyaların, mürtecilerin, aşiretlerin vs. modernliğe itirazı olarak kodlayıp sundu. Bu kodlama ve sunuşu mümkün ve makul kılan hiç şüphesiz modernleşme denilen sürecin başka her yerde olduğu gibi Türkiye’de millileşme ya da milli devlet inşa süreciyle sarmallanmış olmasıydı. Dolayısıyla, Türkiye devleti Osmanlı enkazından bir Türk milli devleti çıkarmak üzere yaptığı Kürtleri Türkleştirme işini, Kürtlüklerini reddettiği aşiretlerin, eşkıyaların, mürtecilerin modernleştirilmesi işi olarak anlattı. Zaman zaman da ecnebilerin kışkırtmasına alet olan safdillerin ya da içerideki düşmanların tepelenmesi işi olarak tabii ki…
Hocam Siirt’te görev yapan uzman çavuş Musa Orhan’ın Batmanlı İpek Er’e cinsel saldırıda bulunması sonucu, Er hayatına son vermişti. Hâliyle bu üzücü durum, ülke gündemine oturdu. Cumhuriyet yazarı Işıl Özgentürk de bu olayı köşesine taşıdı; lakin Özgentürk’ün yazısında kullandığı ifadeler oldukça tartışıldı. Cumhuriyet gazetesinin kurumsal kimliğini de göz önüne alarak bu yazıyı anlattıklarınızla bağdaştırabilir misiniz?
Cumhuriyet gazetesinin, bu gazetenin bugünlerdeki tipik bir yazarı olarak Işıl Özgentürk’ün Kürt meselesine, Kürtlere bakışının aktardığım hikayenin içinden bir bakış olduğuna şüphe yok. Kürtlere baktığında geri kalmışlığı, eskimiş olanı, düzeltilmesi gerekeni gören bir bakış bu. Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse, ne Cumhuriyet gazetesinin ne de Özgentürk’ün Kürtleri bu biçimde anmasının bir başına özel bir önemi var. Şundan dolayı: Hem Kürtleri bu biçimde görmekte yeni bir şey yok, hem de gerek Cumhuriyet çevresindeki Kemalistler gerekse de Kürtler ve Kürt meselesi söz konusu olduğunda yan yana durmaktan imtina etmedikleri milliyetçi-muhafazakarlar Kürtlere ve Kürt meselesine uzun zamandır başka bir yerden bakıyorlar: Her iki kesim de Kürt meselesi etrafında hareketlenen, hak ve hukuk peşindeki Kürtleri milli ve yerli olmayanlardan, tepelenmesi gerekenlerden görüyorlar.
Konunun bir diğer boyutu ise, ilgili yazıda yaşanan hadise devlet ya da kolluk kuvvetinin sorumluluğundan çıkarılmış, tecavüz hadisesi Kürt toplumunun “geri kalmışlığı” söylemi üzerinden bir bakıma yine Kürt halkına yüklenmiştir. Bu konuda neler söylersiniz?
Meselenin bam teli tabii ki burası. Ortada devletin bir güvenlik görevlisi tarafından gerçekleştirilen bir tecavüz ve bu tecavüzün ardından yaşanan bir intihar olmasaydı Işıl Özgentürk’ün yazdıkları Kürt meselesinde bildik ezberin sıradan bir tekrarı denip geçiştirilebilirdi. Ama burada esas mesele tam da bu: Bir erkek bir kadına günlerce tecavüz etmiş ve kadının intiharına sebep olmuş, tecavüzü gerçekleştiren erkek bir uzman çavuş yani devletin bir görevlisi ve devletin başka görevlileri de bu tecavüze, tecavüz başka bir yerde ya da başka birileri tarafından gerçekleştirilseydi muhtemelen göstermeyecekleri hoşgörüyü göstermiş, Özgentürk ise bu korkunç vakayı kurban ve kurbanın tabi olduğuna hükmettiği sosyallik üzerinden izah etmeyi tercih etmiş. Şunu demek istiyorum: Özgentürk’ün Kürtler hakkında ne söylediğinin, ne düşündüğünün çok bir önemi yok. Önemli olan bu olayın failine, faile kol kanaat gerenlere ve failin fiilini mümkün kılan duruma dair bir şey söylemiyor oluşu. Kürtlere dair klişe kanaatleri sebebiyle Özgentürk’e öfkelenmektense hep birlikte bu ikinci kısma odaklansak iyi olur derim.