Prof. Dr. Mustafa Durmuş
Hali hazırda ülkede yaşanmakta olan ekonomik ve politik kriz sürecinde kötüleşen birçok sosyal, siyasal ve ekonomik gösterge mevcut. Kötüleşen bir diğer gösterge ise dün açıklanan ‘Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde yer alan Türkiye’ye ait verilerle ilgili.
Uluslararası Şeffaflık Kurumu (Transparency International) adı verilen bir uluslararası kuruluş her yıl düzenli olarak ‘Yolsuzluk Algı Endeksi’ yayınlıyor (Corruption Perception Index) (1).
Bu endeks, kuruluşça düzenli olarak takip edilen toplam 180 devlet ile ilişkilendirilmiş yolsuzluğu (daha doğrusu yolsuzluk algısını) ölçmeye çalışan bir endeks. Böylece sosyolojik boyutuyla önemli bir bozulmaya, çürümeye işaret ediyor.
Endeks “0” ile “100 puan” arasındaki puanlardan oluşuyor. Böylece puanı 100’e yaklaşan bir ülke yolsuzluk açısından en temiz, yani en az yolsuzluğun olduğu bir ülke, buna karşılık 0’a yaklaşan ülke yolsuzluk açısından en kötü durumdaki bir ülke olarak tanımlanıyor.
Böyle bir ölçme biçiminin ne kadar gerçekçi olduğu elbette sorgulanabilir. Nitekim bunun yetersiz olduğu yönünde eleştiriler de söz konusu. Buna rağmen bu endeks yolsuzluklar ile demokratik (ya da otokratik rejimler) arasındaki bağı da sergilemesi nedeniyle çok değerli bulunuyor.
Bu yılki endekste çarpıcı veriler mevcut
Endeksi düzenleyen kurum dünyadaki yolsuzluk algısının giderek kötüleştiğine (ülkelerin üçte ikisi 50 puanın altında puanlara sahip), bunun da Covid-19 Salgını ile mücadeleyi zayıflatırken, liberal demokrasilerin krizini derinleştirdiğine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda toplam 180 ülkenin ortalama puanı 100 üzerinden 43 puan. Yolsuzluğun en az olduğu ilk iki ülke sırasıyla; Danimarka (88 p) ve Yeni Zelanda (88 p). Bunları yine sırasıyla; Finlandiya (85 puan), Singapur (85 puan) ve İsveç (85 puan) izliyor. Yolsuzluğun en fazla olduğu ülkeler ise sırasıyla; 179. sıradaki Sudan (12 puan), Somali (12 p) ve 178. sıradaki Suriye (14 p).(2)
Bölgesel olarak ele alındığında; en iyi durumdaki ülkeler ortalama 66 puanla Batı Avrupa ve AB ülkeleri (buna karşılık Macaristan, Romanya ve Bulgaristan 44’er puan ile en alttaki ülkeler konumundalar). En kötü durumdaki ülkeler ise; Sahra Altı Afrika ülkeleri (ortalama 32 puan), reel sosyalizmden kapitalizme geçiş yapmış olan Doğu Avrupa ve Merkez Asya ülkeleri (ortalama 36 puan) ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri (ortalama 39 puan).
Bu durum savaşlar, göçler, gelir eşitsizliği ve yoksulluk gibi faktörlerin yanı sıra, ülkede demokrasinin işleyip işlememesinin de yolsuzluk algısını ciddi olarak etkilediğini gösteriyor.
Bir başka anlatımla, diktatörlüklerin, otoriter yönetimlerin egemen olduğu ülkeler yolsuzluk endeksinde en alt sıralarda; buna karşılık, Y. Zelanda, Danimarka veya Batı Avrupa ülkeleri gibi burjuva demokrasisinin temellerine sadık ülkeler endeksin üst sıralarında yer alıyorlar. Yani bir ülkede yönetim otoriterliğe kaydıkça, diktatörlük eğilimleri arttıkça, yolsuzluk iddiaları ve algısı da artıyor.
Türkiye endekste 7 yılda 15 puan geriye düştü
Türkiye’ye ilişkin yolsuzluk algısında ise özellikle de 2013’ten bu yana ciddi bir artış var. Çünkü ülke 180 ülke arasında bugün 86. sırada yer bulabiliyor, dahası endeksteki değeri sürekli düşüyor. Bu da ülkede yolsuzlukların arttığı algısının da arttığı anlamına geliyor.
Öyle ki 2013 yılında endeksin değeri 50 puan iken, bu 2014’te 45 puana, 2015’te 42 puana, 2016’da 41 puana ve 2017’de 40 puana kadar geriledi. (3) 2020 yılında ülke bu puanını korurken, diğer bazı ülkelerin durumlarını iyileştirmeleri nedeniyle, endekste 5 sıra daha geriledi ve 86. sıraya indi.
Böylece ülke şeffaflık açısından Arjantin, Çin, Guyana, Burkine Faso, Hindistan, Fas ve Trinidad ve Tobago gibi birçoğu Afrika ülkesi olan ülkelerin gerisinde kaldı. Türkiye’nin altında ise Brezilya, Kazakistan ve Sri Lanka gibi ülkeler sıralanıyor.
Bu da (ileri sürülenin aksine) toplumsal iyiliğin bir göstergesi olarak, bir ülkede tek başına yüksek bir ekonomik büyüme sağlamanın yeterli olmadığını gösteriyor. Çünkü örneğin Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde 7,4 gibi oldukça yüksek bir oranda büyümüştü, 2020 yılında ise, Çin ile birlikte, pozitif olarak büyüyen iki ülkeden biri olmuştu. Ancak bu büyüme ülkeye ait yolsuzluk algısının artmasını engelleyemedi, hatta ülkenin yolsuzluklarla büyüdüğü biçimindeki bir algıyı güçlendirdi.
Ucuz faiz ve düşük kurdan adil olmayan bir kaynak tahsisi
Bunun nedenlerini ekonomideki kaynak tahsisinde ya da büyümenin kaynaklarında aramak daha doğru olabilir. Çünkü Merkez Bankası rezervlerinin eriyerek eksiye düştüğü biliniyor. Keza ekonominin büyüdüğü yıllarda bu büyümenin asıl olarak düşük faizli Kredi Garanti Fonu (KGF) destekli banka kredileri aracılığıyla sağlandığı da biliniyor. Bu da düşük faizler (ve düşük kurlarla) sermaye çevrelerini desteklemek için bolca kredi veren kamu bankalarını zarara soktu.
Nitekim bu yılın Ocak-Şubat ayları Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmesi Raporuna bakıldığında iki kamu bankasına ‘görev zararı’ adı altında bütçeden yapılan transferlerin büyük çapta arttığı, buna karşılık hanelere yapılan transferlerin ciddi oranda azaldığı görülüyor.
Öyle ki geçen yılın Ocak-Şubat aylarında Halk Bankası’na yapılan transfer 85 milyon lira iken, bu yılın bu iki ayında, yüzde 132’lik bir artışla, 429 milyon liraya; Ziraat Bankası’na yapılan transfer ise 452 milyon liradan, yüzde 53’lük bir artışla, 694 milyon liraya çıktı. Yani sermaye çevrelerine verilen ucuz kredinin neden olduğu zarar vergi mükelleflerinin ödediği vergilerden sağlanan gelirlerle kapatıldı.
Dernek ve vakıflara yapılan transfer vergi mükellefinin cebinden çıkıyor
Dahası kâr amacı gütmeyen kuruluşlara (daha çok iktidara yakın cemaatlerin dernek ve vakıflarına) yapılan transferler 872 milyon liradan, yüzde 6,6’lık bir artışla, 929 milyon liraya yükseldi.
Buna karşılık, aynı aylar itibarıyla hane halkına yapılan sosyal amaçlı transferler, 1,449 milyar liradan, yüzde 25,8’lik bir azalmayla, 1,075 milyar liraya düşürüldü. Tarımsal destekleme amaçlı transferlerse 6,694 milyar liradan yüzde 75’lik bir azalmayla 1,696 milyar liraya indirildi.(4)
Bu durum bir yandan ekonomi reformu paketinde açıklanan ‘mali disiplin’in kimlere yaradığı ve kimlere zarar verdiğini göstermekte iken, aynı zamanda kamu bankalarına ve dernek ve vakıflara yapılan aktarmaları da sorgulatıyor. Bunun önümüzdeki yılda yayınlanacak olan yolsuzluk algısı endeksinde Türkiye’nin yerini daha da düşüreceği açık. Ayrıca T. Varlık Fonu’nun Sayıştay tarafından denetlenemiyor olması da bu endeksteki yerimizi kötüleştiren bir başka faktör.
Son olarak, Kamu Özel İşbirliği Modeli altında ve neredeyse tamamı dış kredilerle onlarca milyar dolarlık havalimanları, köprüler, HES’ler gibi alt yapı projesi gerçekleştiriliyor. Bu projelerin dayandığı finansman modeli ise şeffaf olmadığı gibi, denetlenebilir de değil. Böyle projeler ve bunların denetimden uzak finansman biçimleri var oldukça önümüzdeki yıllarda endeksteki yerimizin daha da düşmesi kaçınılmaz.
Anahtar sözcükler: Demokrasi, Görev zararı, Kamu Özel İşbirliği Projeleri Transparency International, Yolsuzluk, Uluslararası Yolsuzluk Endeksi,
Dip notlar:
- Transparency International , https://www.transparency.org/en/cpi/2020/index/nzl (20 Mart 2021).
- Age.
- https://www.transparency.org/news/feature/corruption_perceptions_index_2017 (21 February 2018).
- https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2021/03/Butce-Gerceklesme-Raporu-Ocak-Subat.pdf