Metin Gülbay
Bir yazımda Finike ilçesi için Fenike yazmışım, adaşım Metin Demirci uyarmıştı nazikçe. Niye böyle yazdığıma gelince, Fenikeliler vardı tarihte aklım herhalde başka olamaz mı dedi acaba? Bir yanlışlık yapmıştım ama neden, işte bu araştırılmaya değerdi. Biraz uğraşınca ortaya çıktı ki Fenike adı bir güzel Finike yapılmıştı. Ne zaman mı, taa 1937 yılında.
Finike sözcüğü tamamen uydurma, hiçbir anlama gelmiyor. Osmanlı’da İttihat ve Terakki’nin bir darbeyle iktidara gelmesiyle yer adlarının değiştirilmesi başlamış ama bitirilememiş, savaş dolayısıyla da ertelenmiş. Asıl Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yeniden başlatılmış. Her yerin adının Türkçeye çevrilmesi için “derin” çalışmalar yapılmış. Çünkü adı Türkçe olmazsaymış orası Türk yurdu sayılmazmış. 1937 yılında dönemin İçişleri Bakanlığı, Dahiliye Nezareti tarafından çıkarılan Vilayetler Tüzüğü ile Fenike adı Finike yapılmış. Yani Fenike Türkçe’de Finike diye okunuyormuş dostlar duyduk duymadık demeyin. Dönem Atatürk dönemi, hatırlatmama gerek yok sanırım.
Ama İngilizlerin Ankara sözcüğünü biz Enkırı olarak İngilizceye çeviriyoruz demesi gibi bir şey bu yapılan. Söylenecek çok güzel bir söz var ama daha beş yılım dolmadı ne yazık ki.
Değiştirme Osmanlı döneminde başladı
Yer isimlerinin değiştirilmesini 1916’ya kadar kimse düşünmedi. Ne Fatih ne Yavuz ne Kanuni ne 4. Murad ne de diğer sultanlar. Aslında bu “cin fikir” sultanların aklına bile gelmezken bir İttihat ve Terakki paşasının aklına geldi. Osmanlı’nın en büyük talihsizliklerinden biri olan Enver Paşa Harbiye Nazırı yani Savunma Bakanı iken herhalde imparatorluğu kurtaramayacağını anlayınca bari yıkmayı kolaylaştırayım dedi ve zaten hayal dünyasında yaşadığı ve olmayacak işler yaptığı için… Neyse kendisinden biraz söz etmek gerekiyor anlaşılan…
Efendim Enver Paşa denilen bu kişi 1913 yılında Bab-ı Âli baskını ile askeri darbe yapıp İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelmesini sağladı. Sonra 1914’te Almanya ile ittifak anlaşması imzalanmasını sağlayarak imparatorluğun 1.Dünya Savaşı’na girmesini sağladı. Sağladığı şeyler arasında kendisini Harbiye Nazırı yaptırmak da vardı. Ermeni soykırımının hazırlayıcılarından biri oldu. Olmayacak işlerin peşinde koşup on binlerce askerin ölümüne neden oldu. 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın dahil olduğu ittifak yenilince bu “kişi” Rusya’daki Türk halklarının bir araya getirilmesi gibi gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan bir hayalin peşinde koşarak Türkistan’a kadar gidip orada öldü.
İşte bu cin fikirli paşa bir yandan Ermeni, Süryani, Rum azınlıklar yerinden yurdun kovulup, soykırıma tâbi tutulurken 5 Ocak 1916’da şöyle bir emir yayınladı:
“Memalik-i
Osmaniyye’de Ermenice, Rumca ve Bulgarca, hasılı İslam olmayan milletler
lisanıyla yad edilen vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir, ilah. bilcümle
isimlerin Türkçeye tahvili mukarrerdir. Şu müsaid zamanımızdan süratle istifade
edilerek bu maksadın fiile konması hususunda himmetinizi rica ederim.”
(Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Cumhuriyet Arşivi, İstanbul Vilayet Mektupçuluğu, no. 000955, 23 Kânunuevvel
1331 (5 Ocak 1916) tarihli Enver Paşa’ya ait talimatname).
Dikkat ederseniz Arapça ve Kürtçe yer adlarının değiştirilmesi önerilmemiştir bu emirde. Çünkü onlar Müslüman teb’a idi. İşin ilginç yanı Enver Paşa’nın bu emri dönemin kendisine aydın diyen birçok kişisince desteklendi.
Örneğin asker ve yazar olan Hüseyin Avni Alparslan “Trabzon İli Lâz mı? Türk mü?” adlı kitabında şunları yazabildi: “Ülkemizin sahibi olmak istiyorsak, en küçük köyün adını bile Türkçeye çevirmeli ve Ermenice, Yunanca veya Arapça biçimlerini bırakmamalıyız. Ülkemizi ancak bu şekilde kendi renklerine boyayabiliriz.”
Buram buram ırkçılık kokan bu satırlar o dönemin genel duygularını yansıtıyordu. Yalnız verilen emir uygulamada büyük sorunlar çıkardı. Çünkü ülke savaştaydı ve iki ad karışıklığa neden oluyordu. Bu yüzden 15 Haziran 1916’da ikinci bir emirle yer adlarının değiştirilmesi işinin savaş sonuna kadar ertelendiği duyuruldu. Savaş sonunda ise İttihatçı hükümet düşmüş ve liderleri de azınlıkları katlettikleri için Avrupa ve Osmanlı mahkemeleri tarafından yargılanmaya başlamıştı. Tabii değiştirme olayı yine gerçekleşemedi.
Kemalist rejim kutsal görevi devraldı
Cumhuriyet ilan edildikten sonra bu ad değiştirme olayı bu kez çok daha kuvvetli biçimde gündeme gelip uygulamaya kondu. Osmanlı’yı reddetmekte dünya şampiyonu olan Kemalist rejim Osmanlı’nın başlattığı yer adlarının değiştirilmesi işi için özel devlet komisyonları kurdu. 12.211 köy ve kasabanın adıyla birlikte 4 bin dağ, ırmak ve başka coğrafi adlar değiştirildi. Değiştirilen adların toplamı 28 bini bulmuştu. Değiştirme işlemi daha çok azınlıkların yaşadığı topraklarda yani Doğu bölgelerinde gerçekleştirildi. Ama paranoyakça işler de yapıldı. Birlikte kurtuluş savaşı yaptıkları Kürtler’in yaşadığı topraklarda da birtakım değiştirme işlemi yapıldı. Bunun nedeni “eski isimlerin kullanılması bölücü ve uygunsuz olduğu için” idi.
Bu işlem on yıllarca sürdü. “Ermenistan, Kürdistan veya Lazistan (1921 öncesinde Rize’nin resmî adı) gibi tarihsel bölge isimlerini kullanan ithal haritaların ülkede kullanımı yasaklandı. Örneğin Leipzig’de basılmış Der Grosse Weltatlas adlı harita bunlardan biriydi.”
“1927’de İstanbul’da Türkçe olmayan sokak, cadde ve meydan isimlerinde kapsamlı bir değişikliğe gidilerek 6.215 isim değiştirildi.”
Kemalistler yapar da Demokrat Parti durur mu?
Türkiye’de asker hep işin başında yani yönetimde olmuştur. Görünüşte sivil olan Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa ve diğer bilumum paşalar sivil giysileriyle ülkeyi yönetti. Ancak Mercedes görünümlü Murat 124 gibi bir durum vardı ortada. Ne kadar Mercedes’e benzetmek istenirse istensin “Hacı Murat” kendini hemen belli eder, marşa bastığında çıkan gürültü ilk işareti vererek kimliğini ifşa eder. Tıpkı bunun gibi sivil giysiler içinde ama kendilerine hep paşam diye hitap edilen bu askerler 1950 yılına kadar ülkeyi yönetti. 1950’de yapılan seçimle işbaşına gelen Demokrat Parti ise ad değiştirme konusunda askerlerden hiçbir farkı olmadığını gösterdi kısa zamanda. Bilindiği gibi Türkiye sağı Kemalistlerin sadık koludur.
“1940’ların sonunda ve 1950’lerde Demokrat Parti döneminde ‘anlamları güzel çağrışımlar uyandırmayan, insanları utandıran, gurur incitici, yahut alay edilmesine fırsat tanıyan kelimelerden oluşan isimler’ Türkçe olsalar bile değiştirildi. Bunun yanı sıra kızıl, çan ve kilise (örneğin Kırk Kilise) gibi Hıristiyanlığı çağrıştıran yer isimleri de resmîyetten silindi. Arap, Çerkes, Gürcü, Kürt, Laz, Tatar ve muhacir gibi kelimeleri içeren isimler ise ‘bulundukları yerde bölücülüğe meydan vermemeleri’ gerekçesiyle değiştirildi.“
“1952’de İçişleri Bakanlığı’na bağlı çalışacak olan Ad Değiştirme İhtisas Kurulu oluşturuldu. Bu kurula herhangi bir belediye sınırında kalan park, sokak ve yol gibi yerler hariç tüm yer isimlerini değiştirebilme yetkisi verildi. Kurulda Türk Dil Kurumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’ndan temsilciler yer aldı. 1978’e kadar çeşitli aralıklara çalışan kurulun çalışmaları sonucunda Türkiye’deki köy isimlerinin yüzde 35’i değiştirildi.”
Cuntanın ilk işlerinden biri Kürtçe yer adları oldu
On yıllık bir aradan sonra askerler darbe yaparak yeniden yönetimi ele aldı. “1983’te komisyon yeniden oluşturuldu ve 280 köyün ismini değiştirdi. 1985’te verimsizlik nedeniyle tekrar kapatıldı. 1980’lerden itibaren Türk hükümetleri ile devlet otoritesine karşı çıkan Kürtler arasındaki gerilimin artması sebebiyle isim değişiklikleri daha çok Kürtçe köy, kasaba ve ırmak isimlerine odaklandı.
1968’de İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ve değişen köy isimlerini listeleyen Köylerimiz adlı kitabın önsözünde değişiklikler şu şekilde açıklanır:
Yabancı kökten geldiği anlaşılan ve iltibasa yol açtığı tespit olunan, yaklaşık olarak, 12000 köy adı Bakanlığımız İller İdaresi Genel Müdürlüğünde çalışan “Yabancı Adları Değiştirme Komisyonu” tarafından incelenerek Türkçe adlarla değiştirilmiş ve kullanma alanına konmuştur.
Politika sonucunda Türkçe kökenli olmayan coğrafi veya topoğrafik yer ismi kalmadı. Yeni isimlerden bazıları Türkçe çağrışımlarıyla değiştirildikleri için önceki isimlerine benziyordu. Örneğin Ağhtamar, Akdamar olarak değiştirilmişti.
… Ekim 2012’de Barış ve Demokrasi Partisi tarafından meclise sunulan bir yasa önerisinde başta Kürtçe isimli köyler olmak üzere yerleşim yerlerine eski adlarının verilmesi teklif edildi. Birkaç yıllığına ülkenin doğusundaki çeşitli resmî binalara Türkçenin yanı sıra Kürtçe ve nadiren de olsa Ermenice yer isimlerini içeren tabelalar asıldı ancak bu tabelaların birçoğu 2015’te çözüm sürecinin bitmesiyle kaldırıldı.”
12 bin 211 yer adı değiştirildi, hepsi Türkçe oldu
“Bağımsız bir araştırma yapan dil bilimci Sevan Nişanyan’ın tahminlerine göre 4.200 Yunanca, 4.000 Kürtçe, 3.600 Ermenice, 750 Arapça, 400 Süryanice, 300 Gürcüce, 200 Lazca ve 50 diğer dillerde adlara sahip olan yer ismi değiştirildi. Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu’nun resmî istatistiklerine göre ise toplamda 12.211 köy, kasaba, şehir ve diğer yerleşim yerlerinin adları değiştirildi.”
Ermenice adlar ilk olarak 2.Abdülhamid’in hedefindeydi
Kürtçe adların değiştirilmesi konusunu hepimiz çok iyi biliyoruz bu yüzden onları yinelemekte yarar görmedim. Bu yüzden izninizle Ermenice adlar ile başlayalım bu bölüme. 2.Abdülhamid döneminde “1880 yılında Ermenistan sözcüğünün gazetelerde, okul kitaplarında ve devlet kurumlarında kullanılması yasaklandı. Ermenice yer isimlerinin değiştirilmesi erken cumhuriyet döneminden 21. yüzyıla kadar devam etti. Buna soyadların Türkçeleştirilmesi, hayvan isimlerinin değiştirilmesi, Ermeni tarihi figürlerinin isimlerinin değiştirilmesi (örneğin Ermeni Balyan ailesi, Baliani adlı bir İtalyan ailesiymiş gibi gösterilerek gizlendi) ve Ermeni tarihi olaylarının değiştirilerek ya da çarpıtılarak anlatılması da eşlik etti.”
2.Abdülhamid’in Ermenilere karşı bu tavrını merak etmişsinizdir. Ben de ettim. Çok kısa olarak şunu söyleyebilirim: 1878’deki Berlin Anlaşması ile doğudaki Ermenilerin Rus himayesine girmesini önlemek amacıyla Avrupalılar “Ermeni reformları” yapılmasını istemişti Abdülhamid’den. Ama O bunu sürekli erteledi, üstelik Kürt aşiretlerini bir Ermeni isyanına karşı silahlandırdı. 1880’deki ad değiştirme olayını da belki bu yüzden başlattı. Ermeniler arasında bunun üzerine milliyetçi-devrimci fikirdekiler öne çıktı. 1887’de Zeytun (Maraş’a bağlı) ve 1891’de ise Sason’da (Siirt’e yakın) ayaklanmalar çıktı.
Değiştirilen Gürcüce adlar
“Tarihsel Tao-Klarceti ve Lazistan bölgelerinde Gürcü ve Laz kültürü görülmekteydi. Tao-Klarceti ve Lazistan, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedildi. Dilbilimsel farklılıklardan dolayı bölgeye atanan Osmanlı paşaları Gürcüce-Lazca yer adlarını Osmanlı Türkçesine uyarladı. Bazı coğrafi isimler o kadar sert bir şekilde değiştirildi ki, orijinal halini belirlemek neredeyse imkansız hale geldi. Osmanlıların yaptığı coğrafi isim değişiklikleri 1913’te yoğunlaştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, yeni Türk hükümeti isim değişikliği politikasını sürdürdü. Türkiye’nin Gürcüce-Lazca coğrafi adlarını değiştirmeye yönelik girişimleri 1925’te başladı. Coğrafi adlardaki değişiklikler 1959’da dönemsel olarak yeniden başladı ve 20. yüzyıl boyunca devam etti. Gürcüler bölgede önemli bir azınlık olmalarına rağmen, 1927’de Artvin il meclisi Gürcüceyi yasakladı. Buna karşın Artvin halkı, konuşma dilinde eski yer adlarını kullanmayı sürdürdü. 1914-1990 yılları arasında, Rize’deki coğrafi isimlerin yüzde 33’ü ve Artvin’deki yer isimlerinin yüzde 39’u değiştirildi.”
Değiştirilen Rumca yer adları
“Pek çok Rumca isim kökenini Bizans ve Trabzon imparatorlukları döneminden almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, pek çok Rumca isim bozulmadan ya da çok az değişim göstererek ismini muhafaza etmeye devam etmiştir. Örneğin, İzmir ismi Rumca Smyrna’dan gelmektedir. Rumca Smyrna’ya anlamına gelen is Smirnin, Türkçeye zamanla İzmir olarak geçmiştir. Benzer şekilde İznik aslı Rumca olan is Nikaean’dan gelmektedir. İstanbul ismi de (“is tan Polin” ya da Türkçesiyle “şehire”) Rumca’dan gelmektedir.”
Lazca konuşmak yasak
Konunun dışına çıkmak gibi olmasın ama Lazlara Lazca konuşmak yasaklandı bu ülkede. Hem de 1930’lu yıllarda. Ali İhsan Aksamaz’ın “Doğu Karadeniz’de Resmi İdeolojiler Kuşatması” adlı yapıtında şu satırlar yer alır:
“Dil yasaklarıyla ilgili olarak M. Recai Özgün’ün tanıklığı oldukça ilginç:
‘… Otuzlu yıllarda okullarda Temizlik ve İntizam Kolu, Kızılay Kolu … gibi isimlerle çalışma kolları oluşturuldu…. Bunlar arasında ‘Lazca Konuşanlarla Mücadele Kolu’ diye bir kol daha vardı. Ben dördüncü ve beşinci sınıfta iken bir müddet bu kolun başkanlığını yaptığımı hatırlıyorum… Bu işi … faydalı olduğuna inanarak yapardık. Çünkü talebeler de öğretmenler de Laz kökenli idiler ve Türkçeleri meramlarını ifade edemeyecek kadar bozuktu…’
M. Recai Özgün devam ediyor: ‘… Lazca Konuşanlarla Mücadele Kolu’ndaki faaliyetlerime hiç anlam veremezdim. Çünkü okulda tamam, Lazca konuşanlara ihtarımı yapardım, ama eve gelince, köye çıkınca hiç Türkçe bilmeyen babaannem, dedem, komşuma hiç etkili olamıyordum. Hal böyle olunca, onlarla ben de Lazca konuşuyordum. Yani görevli de suç işliyordu. Garip, yüzeysel bir kandırmaca. Bir çocuğun iki yüzlü gelişmesinde felaket etkili olacak bir uygulama. Ayrıca onlara, ‘Lazca konuşmayın’ demek, ‘Siz hiç konuşmayın’ anlamına geliyordu. Çünkü Lazca’dan başka dil bilmiyorlardı. Böyle bir teklif, onların aklımızdan şüphelenmelerini gerektiriyor ve şaşkın şaşkın gülmelerine vesile oluyordu. Bu çok büyük bir çelişkiydi. Çocuk ruhumda oluşan bu çapraşık duygular, beni konunun nedenlerini anlamaya doğru iterdi, ama hiçbir izah tarzı da bulamazdım. Bu konudaki pozisyonumu iki yüzlülük imiş gibi algılardım ve hatırladığıma göre utanır ve sıkılırdım…’”
Değiştirilen Süryanice yer adları
“Değiştirilen Süryanice isimlerin çoğu Tur Abdin bölgesine ait isimlerdir. Tur Abdin (Süryanice: ܛܘܼܪ ܥܒ݂ܕܝܼܢ) Mardin ilinin doğusu, Şırnak ili, Dicle nehrinin batısı ve Suriye sınırına kadar olan bölgeyi ifade eder. Tur Abdin, Süryanice’de (tanrının) hizmetlilerinin dağları anlamına gelir. Süryani Ortodoks Kilisesi‘ne mensup Hıristiyanlar için büyük önem atfetmektedir. Tur Abdin, Süryani halkının manastırlarının ve kültürlerinin merkezidir. Tur Abdin bölgesindeki Süryaniler, kendilerini Suroye ya da Suryoye olarak adlandırırlar. Süryaniler, Turoyo ismini verdikleri Aramice‘nin Doğu Aramicesi kolunu konuşur.”
Vur beline kazmayı
Diğerlerini geçiyorum ama değiştirilen Süryanice yer adlarını geçemeyeceğim. İzninizle bazı örnekler vereceğim. Çünkü tam bir ucubelik örneği olan bu yeni adlar sanırım değiştirenlerin de düş gücü ve zeka düzeyi hakkında biraz fikir veriyor. Hiç mi eskiyi anımsatan bir şey bulamadınız, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Süryaniler de mi ayaklandı, isyan çıkarıp “Büyük Süryanistan”ı mı kurmaya çalıştı, dış güçlerin maşası mı oldu da onların bin yıllık yer adlarını değiştirdiniz? İnternetteki Süryanice Türkçe sözlüklerde aradım bu sözcüklerin karşılığını, ama bir şey çıkmadı. Belki Süryani olan ya da Süryanice bilen arkadaşlar bu konuda hepimize yardımcı olur.
Kafrô Taxtaytô’nun yeni adı Elbeğendi
Barsomik’in yeni adı Tütenocak
Iwardo’nun yeni adı Gülgöze
Arbo’nun yeni adı Taşköy
Qartmîn’in yeni adı Yayvantepe
Kfargawsô’nun yeni adı Gercüş
Kefshenne’nin yeni adı Kayalı
Beṯ Zabday’ın yeni adı İdil
Xisna d’Kêpha (Hisno d’Kifo)’nun yeni adı Hasankeyf
Zaz’ın yeni adı İzbırak
Anhel’in yeni adı Yemişli.
Her yerin birkaç adı oldu artık…
Yalnız Türkiye’de değil dünyanın neresinde olursa olsun binlerce yıldır adı A olan bir yere bundan sonra oranın adı Z oldu diyorsunuz. Bakın bu en basitinden neye yol açar: Tarihçiler bir konuyu araştırırken o yerle ilgili hiçbir bilgiye ulaşamaz. Çünkü o ad artık yoktur. Bağlantıları kuramaz. Hatırladığım kadarıyla Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık bile bunu büyük bir öfke ile karşılamıştı. Mealen “Bir yerin adını değiştirmek o yere yapılan en büyük haksızlıktır” gibi bir şeyler söylemişti.
Dersim’in adı Tunceli’ne çevrildi. Ç harfi var aslında yani Tunçeli. “Tunç gibi insanların yaşadığı yer” anlamındaki bu faşist söylem değiştirenlere de fazla katı gelmiş olacak ki biraz kıvırtıp Tunceli gibi anlamsız bir hale çevirmişler. “Dersim adı 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun ile değiştirildi ve Mamiki köyünde yeni il merkezi oluşturuldu.”
On binlerce yerin adını değiştirince ne oldu, orada yaşayanlar hâlâ eski adları kullanıyor. Ailemin memleketi Erzincan’ın Egin ilçesine bağlı Ençiti köyü. İkisi de Ermenice olan bu adları ne yaptılar biliyor musunuz. Egin oldu Kemaliye, Ençiti oldu Topkapı. Ünlü atasözü geldi aklıma: Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. Sözlükler şöyle açıklıyor bu atasözünü: Konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yersiz, saçma söz.
Gerçekten yapılanların tümü çok saçmaydı.
* Sevan Nişanyan’ın Adını Unutan Ülke başlıklı yapıtından esinlendim.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_yerle%C5%9Fim_isimlerinin_de%C4%9Fi%C5%9Ftirilmesi