Fikret Başkaya hocamız geçiş sürecini anlattığı değerli eserini kısa bir süre önce yayınladı. Gelin biz de bu önemli kitap hakkında birlikte sohbet edelim.
Hakan Yurdanur
Yaşamın sürdürülemez olduğu Dünyada anlamda yitiriliyor. Sermayenin büyümesinin adı ne yazık ki <uygarlık > olmuş. Bu sahte uygarlık hissi üzerinde yol alırken bindiğimiz aracın direksiyonunu <sola > kırmazsak tünelden önceki son çıkışıda kaçıracağız.
Ahlayıp vahlamak için artık çok geç diyor Fikret Başkaya ve ekliyor: “Hormonlu şekilde büyüyen kapitalizm her seferinde işsizliği, yoksulluğu, sefaleti, aşağılanmayı arttırıyor…Çözdüğünden daha çok sorun yaratıyor.”
Nedenleri niçinlere, onlarıda çözüm yollarına bağlayan kitabın sayfaları arasındaki yolculuğumuza devam edelim. Toplum ve doğadan çalıp onları yoksul ve yoksun bırakan değişim değerli ekonomi büyüyor fakat ne yazık ki Dünya büyümüyor!
Kitapta geçiş proğramının detaylı analizini görmek mümkün. Sosyalist ekoloji ile ekolojik sosyalizmin bir madalyonun iki yüzü olduğu belirtiliyor. “Bu ayrılamaz bütünün inşa edeceği yaşam biçiminde ortak alanlar ve kaynaklar alınıp satılamaz, metalaştırılamaz.” Bu düşünceyi efsane olarak görenlere cevap şu şekilde veriliyor: “Umut kural, umutsuzluk istisnadır. İdeali olmayan insan ,ütopyası olmayan toplum var olamaz. Umut ve ütopyayla yaşayan insanlığın genetik kodları komünizme aykırıdır diyenler; deprem, sel vd. doğal afetler anında insanın nasıl dönüştüğüne bir baksınlar. Yardımseverlik, paylaşım, birbirini koruma, dayanışma… dolu duygu akışlarını ve eylemlerini incelesinler.”
Şimdilerde Rosa Luxemburg’un sözünü ettiği “Ya sosyalizm ya barbarlık” ikileminin yerini “ya komünizm ya ölüm” ikilemi almış durumda. Burada bahsedilen <komunizm>, 1989 yılında tarih sahnesine veda eden <devletleştirme> değil, tam aksine < sosyalleştirme> dir.
Günümüzde diyor Fikret Başkaya “bilimsel ve teknolojik gelişme ilerlemenin özdeşi değildir. Bilimsel ve teknik ilerleme ile sosyal gelişme, refah düzeyinin artışı arasında bir denklik bağıntısı bulunmamaktadır.”
Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak istemek, emperyalist Batı gibi olmaya özenmek, sosyal kötülükleri, ekolojik yıkımları davet etmek hayatı çekilmez, Dünyayı yaşanmaz kılmak demektir.
Bu çaresizliğin üzerine toz pembe bir branda örtmeye çalışan burjuva iktisat ideolojisi, brandanın üzerine şu traji komik notu düşmektedir “insan sınırlıdır fakat ihtiyaçları sınırsızdır.”
İnsanın tekniği değil, tekniğin insanı kullandığı şartlarda ekonomik büyüme dertlerin devası olamaz. Bir çok kötülüğün kaynağı olan büyüme, kalkınma, ilerleme savunucuları yaşanan çelişkiler karşısında üç maymunu bile şaşırtmaktalar.
Bu savunuculara göre; sınırsız büyüyen insan olamaz ama sınırsız büyüyen sermaye olur! GSYH fetişizmine kapılmış bu gruba hatırlatmak gerekir ki; para hareket etmezse GSYH artmaz. GSYH’nın artması ekolojik sütunun devrilmesi demektir. Unutmamak gerekir ki, ekonomi ekolojik sütunun üzerinde durmaktadır. Gün geçtikçe daha çok yıkılan bu sütundan geriye, vasfını yitirmiş toprak, zehirlenmiş su, kirlenmiş hava kalmaktadır.
Bu eser çok önemli bir sorunun altını kalın çizgilerle tekrar tekrar çiziyor “Aşırı üretim ve zorlama aşırı tüketim . “Son kırk yılda doğadan çekilen hammadde sayısı üç kart artmış. Bu çekme, doğayı eksiltme yok etme demektir.
Bu yok edici sistem doğaya karşı saygılı olmayı eline fırçayı almak olarak görüyor. Dış yüzeyleri yeşile boyamakla yeşil ekonomi olunamaz. Eko – kapitalist anlayış doğayı düşman olarak görmektedir.
Önemli bir şey daha söylüyor Fikret Başkaya “Kapitalizmden çıkmak gereklidir fakat yeterli değildir. “Tünelden önceki bu son çıkış bir başlangıçtır, bir geçiş süreci olmalıdır. Bununda adı EKO – SOSYALİST PARADİGMADIR.
Paradigmanın içeriğine gelince “Marksizmin temel ilkelerinden ve kazanımlarından hareket eden ama onun büyüme, verimlilik, teknoloji saplantılarından aranmış bir anlayıştadır. Kapitalizm dahilinde ekolojik yıkım durdurulamaz. Uluslararası planda yürütülen iklim krizi mücadele anlayışı, kapitalizmi yok saydığı için kabul edilemez. 1989 yılında sahneden çekilen reel sosyalizm denemeleri büyüme, teknolojik gelişme, devletleştirme yöntemleriyle <sol kapitalist > mantığın parçası olmuşlardır. Kullanım değerli doğa – toplum – ekonomi dönüşümü ekolojik yıkım ve iklim krizini durdurmanın yegane yoludur.”
EKO – SOSYALİST PARADİGMA yenilenebilir enerjiye itibar eden, büyük projeler saçmalığını reddeden, kirli sanayileri kapatıp işçileri işsiz bırakmayan, demokratik katılımcı ekolojik planlamayı savunmakta.
Aynı zamanda üretim ve yaşam araçlarının sosyalleşmesini, insan – insan ve toplum – doğa arasındaki ilişki zenginliğinin geliştirilmesini, boş zamanı hoş zamana çeviren sosyal planlamayı gündemine almaktadır. Sosyal planlamayı katılımcı demokratik planlama desteklemektedir.
Fikret Hoca müteveffa dostu Samir Amin’in işaret ettiği önemli bir noktayıda aydınlatmakta. İşçi sınıfı hareketinin ekolojik mücadeleye, ekolojik hareketlerinde işçi sınıfı mücadelesine uzak kaldığı ortamda, EKO – SOSYALİST PARADİGMA bu uzaklığın boyunu kısaltmakta, hafızalardaki zincirleri kırmaktadır.
Kapitalist toplumda kural insan olmak değil , sahip olmaktır. Bu duruma karşı duruş sergileyecek olan; işçiler, köylüler, çiftçiler, kadınlar, gençler… sosyal ve iklim adaletine EVET diyerek haykırıyorlar: MÜCADELE EDENİN KAZANMASI KESİN DEĞİLDİR AMA MÜCADELE ETMEYEN DAHA BAŞTAN KAYBETMİŞTİR.