Ulaş Kızılsu
2019’a Adalar’da yanan atların acısıyla girmiştik. Gelen gideni aratmadı, 2020 yılbaşına da ruam sebebiyle itlaf edilip kireç kuyularına gömülen atlar damgasını vurdu.
TBMM Hayvan Hakları Komisyonu Raporuna göre Adalar’da resmî rakamlara göre 945, kaçak yollardan gelen atlarla birlikte ise 1.700 civarında at bulunmaktadır. Yine resmî rakamlara göre bu atların her yıl 400 tanesi ağır çalışma koşulları ve bakımsızlık yüzünden acı içinde can vermektedir; resmî olmayan (gerçek) ölüm rakamlarını düşünmek bile istemiyorum.
2019’un en mide bulandırıcı görüntülerinden biriydi herhâlde Faytoncular Odası Başkanının koca bıyıklarının arasından savrulan tehditler:
“Eğer bizimle masaya oturmazlarsa açlık grevine girer, atları da salarız. Nereye gitmiş, hangi bahçeye gitmiş, bizim yapabileceğimiz bir şey kalmıyor.”
“Bu ne küstahlık, elin faytoncusu devleti ve halkı nasıl bu kadar rahatlıkla tehdit eder?” diyorsanız, gelin ekmek parası peşinde olduğunu iddia eden ve açlık grevi yapacak kadar “mazlum ve mağdur” (!) faytoncu çetesine yakından bir bakalım.
Büyükada’daki faytonların tümü birkaç kişinin elinde yani fayton işi mafyavari bir tekele dönüşmüş durumda.
25/12/1998 tarih ve 1998/138 Karar Sayısı ile İl Trafik Komisyonu fayton sayısını belirledi ve Adalar Belediyesi faytonlara plaka verdi. Bu mafya çetesi faytonları taksi plakası gibi altı aylığına kiraya veriyor, alan kişi de verdiği parayı amorti edebilmek için hayvanları canını çıkarana kadar kullanıyor.
Ada esnafı, faytonculardan iş yerlerinin yakılmasından öldürülmeye kadar birçok tehdit aldığını ifade ediyor. Anlayacağınız, fayton patronlarının kurduğu korku imparatorluğu sadece atları değil, tüm ada halkını etkiliyor.
Faytonları kullanan kişilerin durumu da oldukça üzücü aslında. Doğu illerinden gelen 13-14 yaşındaki çocuklar atlarla aynı yerde, hijyenden uzak, berbat koşullarda kalıyorlar.
Geçtiğimiz yıllarda Adalar’daki fayton çetesine 300 polisle düzenlenen operasyonda Laçin çetesi üyeleri tutuklanırken üzerlerine kayıtlı faytonlara el konuldu.
Faytonculara at satıp fayton kiralayan çete üyeleri yem, nal gibi ihtiyaçlar konusunda tekel konumundaydı. Tefecilik yapan çete, borcunu ödeyemeyen faytoncuların atlarına el koyuyor, tehdit ve yağmayla gerilimi tırmandırıyordu. Polis, aramalarda, gayrimenkul zengini olan çetenin tefecilik kapsamında verdiği paraların kayıtlarına ulaştı. Çetenin Adalar dışında Türkiye’nin birçok yerinde sahibi olduğu gayrimenkullere tedbir kararı konuldu.
Fayton çetesinin tehdit küstahlığının üstüne Hürriyet Editörü Dinçer Gökçe Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Geçen gün ‘eylem’ tehdidinde bulunan Faytoncular Odası Başkanı Hıdır Ünal’ın Üntaç Tarım ve Besi, Özcihan Gıda (Restoran) ile hissesini devrettiği Adalılar Otelcilik şirketleri var. Atların teri ve kanı üzerinden bu kazancı elde eden mafya bozuntusu bu tipler hâlen rant peşinde.” ifadelerini kullandı.
Hani olur a, KHK’ler kapsamında işinden gücünden edilip açlığa mahkûm edilen akademisyenler ya da siyasi görüşleri yüzünden tutuklanıp sisteme karşı tek direnme aracı olan bedenini çaresizlikle açlığa yatıran insanlarımızla karıştırmayasınız diye, ufak bir hatırlatma yapmak istedim.
Hayvan hakları savunucularını gariban faytoncuların ekmeğiyle oynayan marjinal tipler olarak yansıtmaya çalışıyorlar, kanmayın! Hiç de gariban olmadıklarını gördünüz.
Ya ekmek parası?
Ahlaki olmayan bir kazancı “ekmek parası” diye nitelemek mümkün mü? Atların canı, uyuşturucu tacirlerinin sömürdüğü gençlerden, kadın satıcılarının kaçırdığı mülteci kızlardan daha önemsizdir diyebilir misiniz? Mademki birilerinin ekmek parasını elinden almak istemiyoruz, uyuşturucuyu da insan köleliğini de serbest bırakalım o hâlde!
Şu tatsız durumları bir kenara bırakırsak fayton sürücülerinin işsiz kalmaması için hayvan hakları savunucularının çözüm önerisi de var: Elektrikli fayton.
Elektrikli faytonlar; veteriner, ahır, yem, ilaç gibi masrafları ortadan kaldırdığı ve elektrikli sistemin hiçbir maliyeti olmadığı için kısa sürede kendini rahatlıkla amorti ediyor. Ulaşım için tramvay, mini tren gibi seçenekler de mevcut. Mevcut atlar da belediyelerin har vurup harman savurduğu kaynaklardan bir miktar ayrılmasıyla bir rehabilitasyon merkezine alınıp ömrünün kalan kısmını burada huzur içinde yaşayabilir.
Bu noktada faytonların sadece küçük bir kısmının “nostalji” gerekçesiyle bırakılmasına veya fayton taşımacılığının “geçici” olarak durdurulmasına kesinlikle karşı olduğumuzu belirtelim. Ruam hastalığının etkeni olan B. Mallei isimli bakterinin özellikle biyolojik silah olarak çeşitli savaşlarda kullanıldığına vurgu yapan Prof. Dr. Tamer Dodurka’nın “Adalar’da üç ay süreyle atla taşımacılığın engellenmesi çözüm olmayacaktır. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü ruamdan korunma amacıyla, ülkeye sokulmak istenen atlara en az altı ay karantina uygulanmasını önermektedir. Adalar’da kalıcı ve çabuk çözüm için ise yapılması gereken tek şey atla taşımacılığa hemen son verilmesidir. Orada geçimini bu yolla sağlayan vatandaşlarımıza başka geçim yollarının temin edilmesi konusunda devletimiz aciz değildir” şeklindeki demeci bizim bu görüşümüzü bilimsel açıdan da destekler nitelikte.
Peki, ruamın adada kol gezmesi ve tüm uzmanların uyarılarına rağmen devlet erkânımız ne yapmış, biliyor musunuz? Gelin, 10 Ekim tarihli Meclis tutanaklarına birlikte bakalım. Prof. Dr. Fatma Alev Kaymaz’ın Hayvan Hakları Komisyonundaki ifadeleri tüyler ürpertici. 2018 yılında AKP’li bir bakanın baskısıyla karantinaya rağmen 209 kaçak atın adaya sokulduğunu ifade eden Kaymaz, Adalar’da bir tane dahi atın bırakılmaması gerektiğini, yüzde 45’lere varan eğimin hayvanlarda “laminitis” denilen tırnak ve doku lezyonları oluşturduğunu ve hayvanların çok yoğun ağrı çektiğini belirtiyor. Hocanın ifadelerinde beni en rahatsız eden bölümlerden biri de şu oldu:
“Şimdi, o gün bir tartışma çıkmıştı, faytonculardan bir tanesi ‘Hocam da uyduruyor’ dedi. Biz uydurmuyoruz. Çok affedersiniz, faytoncu bana diyor ki: ‘Ben buradan kazandığım parayla çocuğuma da bakıyorum, kadına da gidiyorum…’”
Hayvan sömürüsüyle insan sömürüsünü aynı kefeye koymamı hâlâ abartılı buluyor musunuz? Bir daha bakın derim; sömürücü zihniyetin arsızlığı kadın, çocuk, hayvan dinlemiyor.
Yine Meclis tutanaklarından hayvan hakları aktivistlerinin bu kaçak atların sokulmasını engellemeye çalışırken faytonculardan dayak yediğini ve 28 Ağustos 2019 tarihinde Adalar’da yapılan ulaşım çalıştayına sivil polislerin koruması eşliğinde gittiklerini öğreniyoruz.
Çalıştay ise sonucu önceden planlandığı belli olan bir fiyasko!
Çalıştay ile ilgili olarak sosyal medya duyurularında “Atlı faytonlar konusunda tarafları buluşturuyoruz” denildi ama bu konuda mücadele eden aktivistler ve akademisyenlerin önemli bölümü yok sayıldı. Kendi inisiyatifiyle toplantıya katılan hayvan hakları savunucularının faytonların kalkması yönündeki talepleri ise toplantı sonundaki sunumlarda kendine yer bulamadı.
Yine, ada halkının büyük çoğunluğu faytonların kalkmasını istemesine rağmen, çalıştay sonuçları halkın faytonların kalmasını istediği yönünde çarpıtıldı. Tüm bu veriler ışığında çalıştayın asıl amacının atlı faytonları devam ettirmek ve bunu “halkın tercihi” gibi yansıtmak olduğu aşikâr.
Atları birer ulaşım aracına ve mala indirgeyen insanmerkezci yaklaşımın damgasını vurduğu çalıştay, burjuvazinin çirkin zihniyetinin düzen partileri arasında ayrım gözetmediğini de net bir şekilde ortaya koyuyor.
Yıllardır her türlü usulsüzlüğü ayyuka çıkan AKP’li belediyenin avcunda can çekişen atlar için “Her şey çok güzel olacak” gibi bir sloganla şişirilen İmamoğlu da CHP de kurtarıcı olamadı maalesef. Yerel seçimler öncesi HAYTAP’ın Hayvan Hakları Taahhütnamesini imzalayan fakat aylardır bu konuda bir adım atmayan İmamoğlu’nun ruam hastalığı patlayıp halk sağlığını tehdit eder boyutlara varınca vicdanın sesini duyması ise manidar. Aylardır faytonların kalması için türlü taklalar atanlar ne oldu da şimdi birden bire “Biz vicdanen bu sürecin böyle gitmeyeceğini biliyoruz” demeye başladı?
Gücenmece, darılmaca yok; tarihiyle, belgesiyle her şey önümüzde:
2/10/2019 tarihli TBMM Hayvan Hakları Komisyonu tutanaklarına bakarsanız CHP’li milletvekillerinin nasıl canhıraş bir şekilde fayton zulmünün (sayısının azaltılmak suretiyle) devamını savunduklarını görebilirsiniz. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısının atların sayısının azaltılmasıyla hayvanlara daha çok tur attırılıp daha hızlı koşturulacağı konusunda defalarca uyarıda bulunmasına ve hayvan hakları aktivistlerinin denetimle bu işin çözülemeyeceğini, zira 2005 yılından beri bir fayton yönetmeliğinin zaten yürürlükte olduğunu ısrarla söylemesine rağmen, Gülizar Biçer Karaca ve Deniz Yavuzyılmaz Adalar’da faytonların kalması için can havliyle çırpınıyor.
Çok bariz, birilerine bir yerlerden talimat gelmiş. Bu toplantıdan tam bir hafta önce, 24/9/2019 tarihinde Suat Yalaz “Faytonları kaldırmak tarihe ihanet” başlığıyla akıllara zarar bir yazı kaleme alıyor.
Bu yazı birilerine yeterli gelmiyor ki iki gün sonra 26/9/2019 tarihinde Yılmaz Özdil çok büyük bir emek (!) harcayarak Suat Yalaz’ın yazısını kendi “Fayton” başlıklı yazısının içine yapıştırıp “Altına imzamı atarım.” diye bir not düşüyor. CHP seçmeninin hedef kitle olarak belirlendiği hamaset yüklü yazıda faytonların kaldırılması gerici bir hareket gibi gösterilmeye çalışılıyor. Kemalistleri aptal yerine koyan muhterem yazarlarımız, bu yazıları üzerine, düşündükleri kadar aptal olmayan hayvan hakları savunucuları tarafından -hâliyle- zehir zemberek eleştiriliyor.
Görüyorsunuz değil mi burjuvazinin karakterini?
Burjuva burjuvadır; laiki, dincisi, Türk’ü, Kürt’ü olmaz; rakı içmesi ya da namaz kılması hiçbir şeyi değiştirmez. Onlar için her canlı değişim değeri olan birer metadır ve önemli olan o canın ne hissettiği değil, kaç para ettiğidir. Onlar atların gözlerine baktığında sadece yeşil dolarlar görür, biz ise acı çekme ve hissetme yetisi olan sevgiye muhtaç bir çocuk görürüz. Aslına bakarsanız, her çocuğun, her kadının, her hayvanın gözünde gelecek güzel günleri ve umudu görürüz biz, çünkü biliriz ki bu sistem içerisinde bir kurtuluş yoktur hiçbirimiz için. A partisi gider, B partisi gelir, sermaye el değiştirir ve zalim mazlumu sömürmeye devam eder.
Burjuva siyasetçilerinin yalanları kulaklarımızda yankılanırken, Adalar’da diri diri yanan, itlaf edilip kireç kuyularına gömülen o güzelim atlar kalbimizde harlı bir ateş ve biz bu köhne düzeni yıkıp sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı kurana dek içimizde şahlanmaya devam edecekler.