İHD: Mültecilerin yaşadığı ihlallerin sebebi dışlayıcı politikalar

İHD, Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan mülteciler ve çalışmak amacıyla gelen göçmenlerin çok çeşitli hak ihlallerine maruz kaldığına dikkat çekerek, ihlallerin sebebinin ırkçı-nefret içerikli söylemler ve dışlayıcı politikalar olduğunu belirtti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan mülteci ve çalışmak amacıyla gelmiş olan göçmenlerin yaşadığı hak ihlallerine dikkat çekildi.  Açıklamada Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün (UNHCR) 2020 yılı Küresel Eğilimler raporu hatırlatılarak “2020’de zulüm, savaş, şiddet ve insan hakları ihlallerinden kaçan insanların sayısı 82,4 milyondur. 18 yaşın altındaki kız ve oğlan çocukları, zorla yerinden edilmiş tüm insanların yüzde 42’sini oluşturmaktadır. Yeni UNHCR tahminleri, 2018 ile 2020 yılları arasında yaklaşık bir milyon çocuğun mülteci olarak doğduğunu göstermektedir. Raporda ayrıca, 2020’de pandemi zirve yapmışken 160’tan fazla ülkenin sınırlarını kapattığı ve 99 devletin koruma ihtiyacı içindeki insanlar için hiçbir istisna yapmadığı belirtilmektedir” denildi.

Sınır dışı edilme riski

Türkiye’nin Mültecilerin Hukuki Statüsü’ne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama nedeniyle sadece Avrupa Konseyi ülkelerinin vatandaşlarının mülteci olarak tanındığı belirtilen açıklamada, “Diğer ülkelerden gelen insanlara mülteci statüsüne başvuru imkânı tanınmamaktadır. Bu nedenle Suriye’den gelenler mülteci statüsüne göre belirsiz ve güvencesiz olan Geçici Koruma; diğer Avrupa-dışı ülkelerden gelenler ise, Uluslararası Koruma kapsamında yine ‘geçici’ ve ‘belirsiz’ olan bir koruma sistemine tabidirler. Mülteci statüsü dışında kalan kişilerin tamamı sınır dışı edilme riski ile karşı karşıya kalmakta ve çoğu zaman hiçbir hak tanınmadan tüm risklerine rağmen sınır dışı edilmektedirler” ifadeleri kullanıldı.

Hak ihlalleri

Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan mülteciler ve çalışmak amacıyla gelmiş olan göçmenlerin çok çeşitli hak ihlallerine maruz kaldığına dikkat çekilen açıklamada, “Ekonomik ve sosyal alanda eşit imkanlara sahip olunamaması nedeniyle şehirlerin belli yerlerinde kent adacıkları oluşturarak bir arada kalmaya çalışmaktadırlar. Ancak buralarda da aşırı yoksulluk, kentsel imkanların eksikliği nedeniyle zorlu yaşam koşulları içerisinde hayata tutunmaya çalışmaktadırlar. Mülteci ailelerin çocukları da bu çalışma alanlarında emek sömürüsüne maruz kalmakta, şiddete uğramakta ve güvenlik tedbirlerinin olmadığı çalışma alanlarında yaşamlarını yitirmektedirler. Ayrıca çocukların çok az bir kısmı eğitim imkanına sahip olabilmektedir. Kadınların şiddete maruz bırakılması, kız çocuklarının zorla evlilik yoluyla cinsel istismara maruz bırakılmaları, kadınların ikinci evliliklere zorlanması, yine mülteci kadınların seks işçiliğine zorlanması gibi çok boyutlu sorunlar bulunmaktadır” denildi.

Geri Gönderme Merkezleri

En önemli hak ihlallerinin yaşandığı yerlerin başında Geri Gönderme Merkezleri’nin (GGM) olduğunun belirtildiği açıklamada, GGM’ye ilişkin şu bilgiler paylaşıldı: “2020 yılı içinde Geri Gönderme Merkezleri içerisinde yaşanmış olan hak ihlallerine dair yapılan başvurularda; şiddet, darp, hakaretlerin yaşanması, odalardan telefon veya avukat görüşü dışında çıkarılmama, intihar vakası vb. hususlar dile getirilmiştir. GGM’lerde çocuklarıyla birlikte kalan kadınlar için bu sorunlar daha da derinleşmekte ve ihlaller çeşitlenmektedir. Çocuklar eğitim ve sosyal yaşamdan uzak bir çeşit hapislik durumuna maruz kalmaktadırlar. Yine hapishanede kalan yabancı uyruklu mahpuslar kitap, mektup, sosyal aktivite imkanlarından mahrum kalmakta, dil engeli nedeniyle iletişim kuramamakta, şiddet görmekte ve adil yargılanma imkanlarına ulaşamamaktadırlar. Yine kurumumuza deport edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalan mülteciler de başvuru yapmaktadırlar.”

Devletlerin sorumluluğu

Mültecilerin yaşamış oldukları hak ihlallerini tetikleyen en önemli unsurlardan birinin de ırkçı-nefret içerikli söylemlerin olduğunun vurgulandığı açıklamada, “Özellikle politikacıların bu dili bir araç olarak kullanarak siyasi rant üretmeye çalışması ayrı bir sorundur ve siyasi partiler bunun önüne geçmek için hak odaklı politika geliştirmemektedir. Mülteciler konusu, iktidar tarafından da Avrupa Ülkeleri ile yapılan görüşmelerde bir pazarlık unsuru olarak ortaya sürülmektedir. Mülteciliğin bir neden değil sonuç olduğu unutulmamalıdır” ifadesi kullanıldı.

Çözüm üretme çağrısı

Açıklamanın devamında şunlara yer verildi: “Kovid-19 pandemi süreci tüm boyutlarıyla toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliği açığa çıkarırken, mülteci/göçmen gruplar bu süreci çok daha sert ve ağır yaşamak zorunda bırakıldı. Mülteciler yaşam koşulları, sağlık okur-yazarlığı, dil bariyeri gibi sorunlar nedeniyle aşı hakkından haberdar bile olamıyorlar. Aşı hakkına erişim vesilesiyle mültecilerin her insanın insan onuruna yakışır şartlarda yaşam sürmeye hakkı olduğunu yeniden hatırlatmak gerekiyor. Canlılar olarak birbirimize bağlı olduğumuzu, sınırların anlamsızlığının ve ‘öteki’nin haklarını, hayatlarını yok sayarak, görmezden gelerek barış içinde yaşamanın imkansızlığının yeniden karşımıza çıktığı bu günlerde her zamankinden daha fazla dayanışmayı ve insan haklarını mücadelesini güçlendirmeliyiz. Bu amaç için başta siyasetçiler olmak üzere, tüm aktörleri sorumluluk almaya, çözümler üretmeye çağırıyoruz.”

MA / ANKARA