Zorla kaybettirme, mezar yerini gizleme, mezarların ve mezarlıkların tahribi, mezardan çıkartma, cenazeye araç vermeme, cenazelerin kargo ile ailelerine gönderilmesi gibi ölüye yapılanlar bir panelle masaya yatırıldı.
HDP Milletvekili Dr. Hişyar Özsoy, ölüm alanına devletin müdahalesini kesecek birliktelik kurulması gerektiğini belirterek barışın ancak ölülere insani bir yer bulunmasıyla alakalı olduğunu bildirdi.
Meltem Yıldırım
“Ölüye Saygı ve Adalet” panelleri serisinin ilk paneli “Türkiye’de Ölüye Yönelik Şiddet” 10 Nisan 2021’de Zoom’da birçok kesimden katılımcı ile online olarak yapıldı.
Moderatör Derya Aydın panelin açılış konuşmasına Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenaze töreni sonrasında mezarlığı basarak “Burada terörist, Ermeni cenazesi istemiyoruz” diyen kitleyi ve Hatun Tuğluk’un Ankara’dan çıkartılarak Dersim’e götürülmek zorunda kalınan cenazesini hatırlatarak başladı.
Aydın konuşmasına 2013’te kurulmuş olan ‘Garzan Şehitliği’ndeki 267 cenazenin 2017’de bir gecede boşaltılmasını, Bitlis Valiliği’nin yapılan uygulamaya dair “prosedüre uygun” açıklamasını ve Kilyos’ta asfalt altından çıkan kemikleri hatırlatarak devam etti.
Akabinde gelişen Sur, Nusaybin ve Cizre olayları esnasında yaşamını kaybeden yüzlerce insanın cenazelerine uygulanan eziyeti, cenazelerin ailelerine ısrarla teslim edilmediklerini ve kimsesizler mezarlıklarına gömüldüklerini belirten Aydın, ölüye sahip çıkamama durumunun günümüzde mülteciler ve Covid ölümleri ile farklı bir boyutta devam ettiğine dikkat çekti.
Sahiplenilemeyen cenazenin, hakkıyla tutulamayan ve kesintiye uğrayan yasın bireysel olduğu kadar toplumsal bir travma sebebi olduğunu da belirten Aydın’dan sonra sözü iki kardeşini farklı dönemlerde kaybetmiş MEYADER üyesi Ahmet Aslan aldı.
İnşaat Mühendisi olan kardeşinin bir gün “İşe gidiyorum” deyip evden çıktığını ve bir daha gelmediğini, kırsal alana gittiğini 1994 yılında evlerine yapılan baskınla öğrendiklerini kaydeden Aslan “Günlerce kardeşimi aradık. İHD başta olmak üzere birçok STK’ye, siyasi partilere başvurduk. Kardeşimin cenazesini Bingöl’de ararken Düzağaç mevkiinde on sekiz insanın gömüldüğü bir çukura, bir toplu mezarın bulunuşuna şahit oldum. “dedi.
TÜBİTAK Matematik Yarışması Üçüncüsü ikinci kardeşinin cenazesine, şartların müzakerelerden dolayı 2007’de, 90’lara göre görece daha rahat sayılabileceği bir ortamda ulaştıklarını belirten Aslan, “Onun cenazesini Duhok’tan alıp Türkiye’ye getirebildik. Ama görüyorsunuz bizim gibi ailelere kemikler artık ya bez bir torba ile teslim ediliyor, ya da kargoyla” diyerek kemikleri ailesine kargo ile gönderilen Agit İpek’in durumuna dikkat çekti.
Zorla kaybetmeler Ermenilerle başladı Kürtlerle devam etti
Ahmet Aslan’dan sonra söz alan akademisyen Özgür Sevgi Güral, Türkiye ve dünyada kaybettikten cenazeler ve ölüye eziyet olgusuna dair tespitlerde bulundu.
Türkiye’de cenazelere yapılan eziyetin uzun bir tarihsel geçmişi olduğunu belirterek sözlerine başlayan Göral, Zorla Kaybettirilme suçunun tarihinin 24 Nisan 1915’te gözaltına alınan 262 Ermeni entelektüeli ile başlatılabileceğini, Ermeni Soykırımı sonrasında Kürt isyan liderlerlerinin (Şeyh Said, Seyit Rıza) cenazelerinin kaybettirilmesi ve Alevilere yönelik cinayetler ve ölü bedene eziyetler ile devam etmiş bir sürecin söz konusu olduğunu, bu sürecin 70’li yıllardan itibaren politik cinayetler ve cenaze eziyetleri ile günümüze kadar devam eden bir silsile olduğunu belirtti.
Göral: Kaybettirmede maalesef belirli bir kabul boyutu var
1980 darbesinden sonra zorla kaybettirilen insanları üç kategoride ele alan Göral birinci kategoriyi silahlı sol örgüt mensubu olduğu iddia edilen ve daha çok batı bölgelerindeki gözaltılarda kaybedilenlerin oluşturduğunu, ikinci kategoriyi Kürt siyasi hareketindeki yükselişe bağlı olarak yerellerde PKK işbirlikçisi ilan edilen siyasetçi ve sivil halktan oluşan, bilinen ve tanınan bir kitlenin oluşturduğunu, üçüncü ve en büyük kategoriyi ise PKK içerisinde siyasi ve askeri görev aldığı değerlendirilen kişilerin oluşturduğunu belirtti.
Göral Türkiye’de insan kaybettirilme olgusunun etnopolitik ağırlıklı işlediğini ve maalesef bu konuda “belirli bir kabul boyutu” sorunu olduğunu kaydetti.
Genel bir suç repertuarı içerisinde kaybettirilme, ölü bedene eziyet, faillerin açığa çıkartılmaması, fail olduğu bilinen isimlerin de korunup kollanması, askeri ve siyasi alanda terfilerle yükseltilmesi gibi durumların söz konusu olduğunu belirten Göral, Türkiye ve Arjantin’de askeri darbeler sonrasında yaşanan süreçlerin bire bir benzerliğine dikkat çekti.
Özsoy: Barış ihtimali ölülere insani bir yer bulmakla alakalı
Sözlerine “Biz ölüm derken sadece geçmişi değil, şimdiyi ve geleceği de konuşuyoruz” diyerek başlayan HDP milletvekili Dr. Hişyar Özsoy devamında “Biz bu ölülere yer bulamazsak birlikte bir gelecek tahayyülü de kuramayacağız, bir barış ihtimali bile bu ölülere insani bir yer bulmakla alakalı.” dedi.
Türk, Müslüman, Sünni, erkek ve hetero olmayan her kim varsa geçmişinin ve hafızasının yüz yıldır ulus devlet inşası ile silinmeye çalışıldığını, hakim kılınmaya çalışılan kimlik dışında kalan tüm unsurların sistematik saldırı altında olduğunu belirten Özsoy, “Kendisinden olmayanın sadece dirilerine değil, ölülerine yönelik de muazzam bir saldırı var. Devlet sadece toprağın üstünü değil altını da, sadece yaşamı değil ölümü de organize etmeye çalışıyor, kendi ölüsünü kutsarken diğerini değersizleştirmeye çalışıyor” dedi.
Çözüm sürecinde 13 mezarlık oluşturuldu
Çözüm sürecine dair çarpıcı tespitlerde bulunan Özsoy, “Millet televizyonlarda Akil İnsanların konuşmalarını izlerken Kürtler dağlardaki cenazelerini topluyordu. On üç mezarlık oluşturuldu o dönemde. Bir imkandı bu. Fakat bu imkana da çözüm süreci bitince saldırıldı ve bu mezarlar yıkıldı. Gerilla cenazeleri için ambulans gönderilmesi bile tartışma konusu oldu. İnsanların cenazeleri günlerce morglarda bekletildi. Devreye girdiğimiz noktalarda HDP vekilleri olarak bizler kriminalize edildik. Halbuki ölüye sahip çıkma gibi temel bir haktan bahsediyoruz.” diyerek sözlerine devam etti.
Ölüm alanına devletin müdahalesi kesecek birliktelik kurulmalı
Devletin ölüm alanına ideolojik, tarihi, sistemsel bir müdahalesinin söz konusu olduğu bir ortamda yapılması gereken şeyin aslında çok basit olduğunu, akademisyenlerden siyasetçilere, ailelerden gazeteci ve hukukçulara kadar ölüm alanına devletin müdahalesini kesecek bir birlikteliği kurmak gerektiğini belirten Özsoy “Eğer geleceğe dair birlikte yaşam tahayyülü kuruyorsak, ölülerimizi birlikte gömemezsek biz birlikte yaşayamayız” diyerek sözlerini tamamladı.
Hişyar Özsoy’dan sonra söz alan Avukat Eren Keskin, inisiyatifin bir bileşeni olarak bu çalışmayı Garzan’daki mezarlık saldırı sonrasında başlatma kararı aldıklarını belirtti.
Sözlerine Vedat Aydın’ın katledilmesi ile devam eden Keskin, Vedat Aydın’ın ölmeden önce kendisine çocuklarının cenazeleri dağda kalmış ailelerin başvurduğunu anlattığını, bu olaydan birkaç gün sonra da Vedat Aydın’ın önce kaybedildiği sonra işkence edilmiş cenazesinin bulunduğunu anlattı.
“Aslında devletin yaklaşımı o günden beri değişmedi. Ama şiddetin devlet tarafından bu kadar meşrulaştırıldığı bir süreci ben hatırlamıyorum. Bugün özel olarak Instagram hesapları açıyorlar. Örneğin ‘Osmanlı Hatunu’ isimli Instagram sayfasından yakınlarını teşhis etmek üzere bana gelen insanlar oldu. Kafası kesilen bir insan ve bu görüntüler yayınlanabiliyor. Bu çok korkunç bir şey. Ve o instagam hesaplarında çocuklarını teshis eden insanlar savcılığa gidip suç duyurusunda bulunmaya korkuyorlar. Ve bugün muhalefetin koyduğu çifte standartlar, bizim şu anda içinde bulunduğumuz durumun asıl nedeni.” diyerek sözlerini tamamladı.
Platform bileşeninden Murad Mıhçı, Türkiye Ermenilerinin cenaze ve mezarlıklarına dair yaşadığı sorunlara değindi. Ermeni Mezarlıklarının çok rahat bir biçimde tahrip edilebildiğini, üzerlerine başka yapıların inşa edilebildiğini belirten Mıhçı “Mensubu olduğum Türkiye Ermeni topluluğu adına şimdiye kadar bu konuyu görünür kılmaya çalıştım. Ben Konya Ereğli’liyim. Konya Ereğli’de tapulu bir mezarım var. Benim mezarımı ben öldükten sonra koruyacak tek şey, toplumun bu olgu ile yüzleşmesi ve bu platformların varlığıdır.” dedi.
Katılımcıların sorularının bileşence cevaplanmasının ardından gelecek panellerinin içeriklerine dair bilgilendirme yapıldı.
Belirlenen panel konuları ise şöyle:
Dinlerde Ölümün Yeri ve Ölü Bedenlere Saygı, Adli Tıp Süreçleri, Psikoloji Disiplininde Ölüm ve Yas Tutma, Toplumsal Hafızanın ve Kültürün İzdüşümü Olarak Ölüm, Basında Ölülere Yönelik Şiddet, Ölüye Dair Şiddette Hukuki Boyut, Ailelerin Mücadeleleri