Ulaş Kızılsu
Yıllardır söylenip duruyor, artık yazmaya gerek yok diye düşünürken, en yakın dostlarımdan biri bu hataya düşünce yazmak mecburiyetinde hissettim.
Konumuz pet shoplar…
Malum, “Sevgililer Günü” denen tüketim patlatmalı dıştan yanmalı kapitalist motoru güzide gün (!) yaklaşıyor. Sevgilisine sevimli görünmek isteyen birçok genç arkadaşımız pet shopa gidip boynuna kırmızı kurdele takılı fifiyi hediye paketinde sunma peşinde. Şimdiden uyarayım: Yapmayın!
Neden mi?
Bir kere, hayvanın bir meta gibi alınıp satılması ahlaksızlıktır. Hayvan dediğiniz, insanla aynı dili kullanamasa da duyguları olan, hissetme yetisine sahip, küçük bir çocuğun zekâsına ve iç dünyasına sahip varlıklardır.
Şunu biliyor muydunuz? Sokak hayvanı popülasyonunun en büyük sebebi pet shop denen ticarethanelerden bir hevesle alınıp sokağa terk edilen hayvanlar.
Bu garibanlar doğar doğmaz annelerinden ayrılıyor. Neden mi? Küçükken satılma şansları daha yüksek olduğu için, pet shoptaki camekânda o minik hâlleriyle sergilenebilsinler diye. Peki, ne oluyor anneden erken ayrılınca?
Birincisi, bağışıklık sistemleri gelişmiyor anne sütü alamadıkları için. Kardeşinizi, yeğeninizi, çocuğunuzu düşünün; annesinin memesinden doğar doğmaz koparılışını ve hissedeceği yoksunluğu, işte aynısı bu hayvancıklar için de geçerli.
İkincisi, kardeşleriyle ve annesiyle birlikte büyümediği için sosyalizasyon problemi yaşıyor bu hayvanlar. Nedir bu?
Tuvalet eğitiminden, diğer hayvanlara ve size yaklaşımına kadar, türüne özgü birçok davranışı annesinden öğrenen bu hayvanların doğası bozuluyor ve aldıktan sonra çok ciddi davranış bozukluklarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Camekânda altına yapmak zorunda kalan bu hayvan, doğasının getirdiği, alanını temiz tutma özelliğini yitiriyor ve evinize aldığınızda alanı olarak sahiplendiği o evi temiz tutmayı da öğrenemiyor.
Bir türlü tuvalet eğitimini veremeyen pet shop müşterisi süperzekâ hayvanseverler de bu durumla baş edemeyip zavallı hayvanı ya barınağa ya sokağa terk ediyor.
Hayatta kalmayı başarıp sokağa terk edilen ve büyük bir travmayla yüzleşen bu hayvanlar mı daha şanssız, yoksa tepiştirildiği bavulun içinden ses çıkarmasın diye pet shop iş birlikçisi hayvan kaçakçıları tarafından uyuşturucu ilaç verilen ama bünyesi kaldırmayıp yolda hayatını kaybeden kardeşleri mi? Bilemiyorum.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bu hayvanların ne menşe şehadetnamesi ne de aşısı var. Alıyorsunuz, iki gün sonra üst solunum yolu enfeksiyonu, gözlerde ve burunda yeşil bir akıntı, ilerleyen günlerde titremeler, sarsılmalar, felç, kusma… Küçücük bir yavru gözlerinizin önünde çırpına çırpına can veriyor ve siz sadece çaresizlik içinde ağlıyorsunuz. Travmanız hayırlı olsun!
Yurt dışından kaçak yollarla pet shopunuza gelen garibanın hiçbir aşısı yapılmamış, gençlik hastalığına tutulmuş ve sizin duyarsızlığınızla beslediğiniz bu kanlı ticaret tarafından nasıl üretildiyse, şimdi de can çekişe çekişe yitip gidiyor.
Sevgiliniz şimdi mutlu mu? Tavlama girişiminiz başarılı oldu mu? Hayır mı? Ah, ne acı…
Durumu anlamaya çalışıyorsunuz. Elinizde bir fatura var ama bakıyorsunuz, kuş yemi faturası kesmiş kurnaz pet shopçu. Gidiyorsunuz şaşkın şaşkın, derdinizi anlatıyorsunuz. Aldığınız cevap ne? “Yenisini verelim abla/abi.” Mal ya bu, defolu çıkınca, müşteri arıza çıkarmasın bari diye, yenisi teklif ediliyor size! Nasıl olsa kâr marjı yüksek, pet shopa gelişi 10 dolar, size kakalamışlar 500 dolara. Bu tablo karşısında eğer hâlâ kafanızda bir şimşek çakmıyorsa, hâlâ öfkelenmiyor ve bu sömürücülerle mücadele etme azmini duymuyorsanız iliklerinizde, yazıklar olsun size de “insan”lığınıza da!
Arkadaşlar, kapitalizm çürümüş bir sistemdir, o pis kokusu elimizi uzattığımız her yere sinmiştir. Pet shoplar da bu çürümüşlüğün bariz örneklerindendir. Her şeyin içini boşaltan, duyguları, hissetme yetisi olan canlıları bile değişim değeri olan bir meta hâline dönüştüren aşağılık bir sistemden bahsediyorum. Düşmanımız küçümsenecek gibi değil, düşmanımız güzelliklerin en masumunu acımadan sersefil edecek gaddarlığa sahip. Uyumayın, gözünüzü açık tutun, mücadele edin!
Biliyorum ki şimdi pek “hayvansever” bir zihnisinir çıkıp “Ben o hayvanı pet shoptan kurtarmak istedim.” diyecek.
Yahu arkadaşım, diyelim ki sen A hayvanını pet shoptan kurtardın, o camekâna iki gün sonra B hayvanı gelecek. Senin gibi başka bir süperzekâ duygusal hayvansever gelip onu kurtaracak (güya!), sonra C hayvanı gelecek. Size söylüyorum: Pet shoplardan aldığınız her hayvan bu iğrenç ve kanlı ticareti desteklemekten bir adım öteye gidemez! Aklınızı başınıza devşirin!
E, peki, ne olacak o camekândaki hayvanlar derseniz… Pet shop sömürücüleriyle çeşitli mücadele yöntemleri var.
Bunun yanında, benim bilhassa tavsiye edeceğim yöntem, örgütlü bir mücadeleyle topyekûn bir savaşa girişebilirsiniz. HAYTAP geçen sene Gümrük Bakanlığıyla bir protokol imzaladı ve pet shopçulara ağır bir darbe vurdu. Artık, pet shoplara kaçak yollarla gelip gümrüklerde yakalanan hayvanlar ihalesiz bir şekilde HAYTAP’a teslim ediliyor ve HAYTAP bu hayvanların tedavilerini yaptırıp ücretsiz sahiplendiriyor. Eğer illa cins hayvan alacağım sevgilime diyenlerdenseniz, buyurun HAYTAP’tan sahiplenin. Tabii ki karşılığında bir sokak hayvanının tedavisini üstlenmeniz bekleniyor. Paranızı pet shopçulara kaptıracağınıza, muhtaç bir hayvanın tedavisini üstlenin, olmaz mı?
Bir diğer güzel seçenek: Benim sevgilim illaki bir hayvan sahiplenmek istiyor, ömrü boyunca da sahip çıkacak, terk etmeyecek diyorsanız, buyurun belediye barınaklarına. Binlerce, yüz binlerce terk edilmiş, sahipsiz hayvan gözleri kapıda, bir umutla kurtarıcısını bekliyor.
Şimdi size soruyorum: Sevginizi duyguları olan bir canlının metalaştırıldığı kirli bir ticaret üzerinde mi yükseltmek istersiniz, yoksa terk edilip hayal kırıklığına uğramış bir hayvanın yaşama umudu üzerine mi? Vefasızlık mı, sadakat mi? Sömürü mü, dayanışma mı? Hayal kırıklığı mı, umut mu? Kapitalizmin sahte plastik kalpcikleri mi, şefkat ve sadakat dolu gerçek bir aşk mı? Sizin sevgiliniz hangisine layık?