‘Simit Sarayı’ devletleştirmesi, özel okul batışı derken ‘Ahbap-Çavuş Akraba Kapitalizmi’ ve Derviş’in uzattığı ‘can simidi’

Prof. Dr. Mustafa Durmuş

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca hazırlanan bir rapora göre (1): Türkiye’de, 1986- 2016 yılları arasında yapılmış olan 68 milyar dolarlık özelleştirmenin yüzde 87. 9’u AKP Hükümetleri döneminde yapıldı.

Yani mevcut siyasal iktidar Cumhuriyet tarihinin sadece iç ve dış borç şampiyonu değil, aynı zamanda özelleştirme şampiyonu.

İktidar son zamanlara kadar her fırsatta özelleştirme yanlısı olduğunu açıkladı, buna karşı çıkanları geri kafalılıkla, dinozorlukla itham etti.

Sağlık ve alt yapı hizmetlerini de Kamu Özel İşbirliği Modeli altında özelleştirirken, sadece 20 Şehir Hastanesi üzerinden önümüzdeki 25 yıl boyunca gelecek nesilleri 142 milyar doların üzerinde bir ödeme yükümlülüğü altına sokmakta bir sorun görmedi.

Hatta ısrarla Tank Palet Fabrikasının işletmesini Katar sermayeli bir yerli kuruluşa devrederek özelleştirdi. Bu arada Kanal İstanbul Projesi güzergâhı üzerinde yer alan onlarca dönümlük arazinin de Katar Emirinin bir yakınınca satın alındığı ortaya çıktı.

O halde neden, T. Varlık Fonu’na devredilmiş bulunan Ziraat Bankası’na bağlı bir girişim sermayesi şirketi üzerinden Simit Sarayı’nın yüzde 51 hissesini satın almak yoluyla devletleştiriyor?

Buna karşılık örneğin yüzlerce okula sahip bir Özel Eğitim Kurumunun batmasına izin veriyor, çocukların mağdur olmasına rağmen onu devletleştirmiyor?

Yeniden devletleştirmeyi savunmayan, yeni bir kamusallık anlayışında meselenin ele alınması gerektiğine inanan bir bakış açısından sormadan edemiyoruz: Eğitim hizmeti, simit kadar değerli değil mi? Veya simidi eğitimden daha değerli ve toplumsal olarak daha önemli kılan şey nedir? Ya da iktidar için sadece İmam-Hatip Okulları ve Meslek Liselerinde verilen eğitim mi değerlidir?

Bundan sonra bu alanda ortaya çıkabilecek gelişmeleri anlayabilmek için bugünden şu soruların yanıtlarını aramamız gerekiyor:

▪ Siyasal iktidarın yeni yönelimi bundan böyle devletleştirmeler midir?

▪ Siyasal iktidarın ekonomiye olan müdahale politikalarını bundan böyle pragmatizm mi yönlendirecek?

▪ “Eş-Dost-Akraba Kapitalizminin” bu özelleştirme ve devletleştirmelerde etkisi var mı?

Bu arada mevcut siyasal iktidarın ekonomi stratejisinin temelini oluşturan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının” mimarı Kemal Derviş iki gün önce bir yazısında “Crony Capitalizm” adı altında bu Ahbap-Çavuş-Akraba Kapitalizmini anlatıyor.

Merakla bizden de bahsediyor mu diye baktığımızda maalesef bunu Çin, Rusya ve Orta Doğu’daki bazı Arap ülkeleriyle sınırlı tuttuğu görülüyor. Tam da “Biz de ne olduğunu anlayabiliriz artık” derken Derviş bunu uzattığı can simidiyle boşa çıkartıyor(!) Demek ki neymiş bizdeki Ahbap-Çavuş-Akraba Kapitalizmi değilmiş (!)

Son olarak kuşkusuz şu sorunun yanıtını aramalıyız: Bundan böyle emek örgütleri bu gelişmeler karşısında nasıl bir tutum almalı, nasıl bir demokratik mücadele biçimi örgütlemelidir?

(1) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Türkiye’de Özelleştirme, 2016, s. 11.