Enflasyon ‘canavarı’ krizin bir sonucudur

Sinan Ok

Dünya genelinde koronavirüsünün ekonomiye, 500 milyar doları aşan etkileri konuşulurken bölgede de İdlib’teki çatışmaların ekonomiye etkileri tartışılıyor.

Dünya ve ülke ekonomisi için iyimser tahminlerin azaldığı bu süreçte; Türkiye’deki makro ekonomi verileri de tehlike çanlarının çalmaya devam ettiğini gösteriyor.

İçerde deprem vergileri ve Kızılay-Ensar vurgununun tartışıldığı bu dönemde ekonomi yeniden yüksek miktarda cari açık verdi. 1,9 milyon kişinin işsizlik sigortası için başvuru yaptığı ortaya çıktı.

Dünya genelinde petrol fiyatları düşerken Türkiye’de ise ÖTV avantajıyla fahiş bütçe açıklarını kapatmak için peş peşe akaryakıt ve doğalgaz fiyatlarında artış yaşanmaktadır.

TÜİK, dün ocak ayı enflasyon verilerini açıkladı.

Hem tüketici (TÜFE) hem de üretici (Yİ-ÜFE) enflasyonu, beklentilerin çok üzerinde gerçekleşti. Tek haneye inmesi beklenen enflasyon oranları yeniden çift haneye yerleşme eğiliminde iken; bu gelişme TCMB’nin faiz indirme politikasının da sonuna gelindiği yönünde değerlendirmelere yol açtı. TCBM’nin “faiz indirimlerine ara vereceği” ifade edilmeye başlandı.

Yeni bir kur atağı riskinin ise enflasyondaki yukarı yönlü yükselişi hızlandıracağı, artma eğilimi devam eden işsizliği daha da arttıracağı bilinmelidir.

‘Enflasyon nasıl hesaplanıyor?’ tartışması sürecek

TÜİK’in her ayın 3’ünde veya izleyen işgününde saat 10’da açıkladığı enflasyon verileri üzerine gittikçe artan oranda; “gerçek fiyat artışlarını yansıtmadığı, sepet değişikliğinin politik saiklerle yapıldığı, halkın geneli için gerçekçi bir sepet seçimi olmadığı” değerlendirmeleri yapılıyor.

Özellikle kira ve ücret artışlarında toplumun önemli çoğunluğunu ilgilendiren enflasyon verilerinin “gerçekçi” hesaplanmaması önemli sonuçlara yol açmaktadır.

TÜİK her yılın başında “sepetleri” güncellemektedir. Sepete seçilen mal ve hizmetlerin toplum genelini yansıtmadığı çoğunlukla ifade edilmektedir.

Bu yılki güncellemede dikkati çeken ise TÜFE’de gıda, ulaştırma, konut, ev eşyası, giyim ve ayakkabı gibi hem tüketim çok olduğu hem de fiyat değişimlerinin vatandaşı doğrudan etkilediği grupların ağırlıklarının düşürülmesi oldu.

TÜFE’de; 12 ana grup, 43 alt grup altında 418 maddenin (mal ve hizmet) fiyatları kapsama alınmaktadır. 2018 yılında 407 olan madde sayısı, geçen yılın Ocak ayında 418’e yükseltilmişti. Bu yılın başında madde sayısı değiştirilmedi ancak “aspiratör ve fotoğraf makinesi” sepetten çıkartılırken “çocuk taytı ve davlumbaz” dahil edildi.

Aşağıdaki grafikte enflasyon sepetindeki 418 maddedeki mal ve hizmetlerden; fiyatı artan, değişmeyen ve azalan madde sayılar gösterilmiştir.

Grafikteki siyah çizgi; geçen yıl ocak ayından bu ocak ayına kadar açıklanan enflasyon değerlerini göstermektedir. Enflasyonun düşüş gösterdiği dönemlerde de sepetteki maddelerin çoğunda artış yaşandığı görülmektedir. Bu durum enflasyonun baz etkisiyle düştüğünün de en önemli göstergesidir.

Sepetin kendisi de TÜFE’de yakın vadede kalıcı bir düşüşün olmadığını göstermektedir. Tüm veri derleme güçlükleri ve kayıtdışılığa rağmen TÜİK’in kurumsal olarak yayınladığı verilerin alternatifi olabilecek bir veri bulunmamaktadır. Bu yönüyle veriler “gerçek mi değil mi?” sorusunun tam bir yanıtı yoktur.

TÜİK’in açıkladığı metodolojisinde, TÜFE hesaplamasında kullanmak amacıyla 81 il merkezinin tamamını da içeren toplam 225 ilçeden fiyatların derlendiği ifade edilmektedir. Dolayısıyla ülke genelini yansıtan daha iyi bir sepet olmadığı sürece bu veri esas alınmalıdır.

Buna göre TÜFE kapsamında ayda 28.019 işyerinden 553.064 fiyat derlenmekte ve 4.274 kiracı endeks kapsamında takip edilmektedir. Taze sebze ve meyveler, futbol maçına giriş ücreti, LPG, tüp gaz ve seçilmiş 16 gıda ürünü “haftada bir kez” ve diğer ürünler ayda “iki kez” derlenmektedir.

Sigara, mücevher (altın), benzin ve mazot fiyatları ise “günlük” olarak takip edilmektedir. Aşağıdaki tabloda TÜİK’in TÜFE sepetine ilişkin verilerin yıllar itibariyle görünümü verilmiştir.

Türkiye dünyada enflasyonun en yüksek olduğu ülkeler arasında

Türkiye’de enflasyonun tek haneli olması tartışılırken birçok ülkede negatif enflasyon ve birçok ülkede de yüzde 3’ün altında bir enflasyon oranı mevcuttur.

Türkiye’nin de dahil olduğu G 20 ülkeleri içerisinde Türkiye, Arjantin’den sonra 2. sıradadır. Avrupa ülkeleri içerisinde Moldova (yüzde 7,5) dışında yüzde 5’in üzerinden enflasyon yaşanan ülke yoktur.

Dünya genelinde düşük veya sürünen enflasyon yaşanırken Türkiye’de ılımlı olmayan ve kırılgan bir enflasyon yaşanmaktadır.

Türkiye’de “canavar” olarak ifade edilen enflasyonun nedenleri ve sonuçları üzerine farklı yaklaşım ve değerlendirmeler varsa da varlığı üzerine tartışma sürdürülebilir değildir. 90’lı yıllar ile kıyaslandığında görece düşük görülen Türkiye enflasyon oranlarının, dünya geneli ile kıyaslandığında düşük olmadığı görülmektedir.

Geçen yıl ağustos ayında yaşanan kur krizi ile bağlantılı açıklanan yükselme nedenleri yapısal gerekçeleri göz ardı etmektedir.

Türkiye’de maliyelerden, arz ve talepten birlikte etkilenerek yaşanan, sürekli hale gelen fiyatlar genel düzeyi artışı yaşanıyor.

Yukarıda sunulan sepeti alabilmek için her geçen dönem gerekli olan TL miktarı artıyor. Paranın satın alma gücünün azalması ise bu sepete özgü bir durum değildir.

Ekonomik kriz bir yanda ulusal gelir artışını kısıtlarken kişi başına düşen gelirin de düşmesiyle sonuçlanmaktadır.

Hem geliri azalan hem de satın alma gücü enflasyon etkisiyle düşen tüm yurttaşlar önceki dönemlere göre yoksullaşmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye’de enflasyon kalıcı olarak tek haneye indirilememiş, hedeflenen enflasyon ile gerçekleşmeler arasındaki makas yıldan yıla açılmıştır. Yaşanan görece yüksek enflasyonun sosyo-ekonomik ve “siyasal olumsuz” etkileri ise kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.