YOK OLMA RİSKİYLE YÜZ YÜZE OLAN DİL ve KÜLTÜRLER (3)
Adnan Genç
Yok olmakta olan kültürler ve diller konusunda; ilgili dostlarımızın neredeyse, birer ‘misyoner’ gibi yoğun ve sürekli çalıştıklarını biliyoruz. Bu kültür ve diller arasında neredeyse, en şanslılardan biri de Hemşin kültürü ve dili. Çünkü 30 yılı bulan ciddi bir çalışma ortamından ve bunun gönüllü bireylerinden biriyle konuşacağız. Emekli mali müşavir ve müzisyen Hikmet Akçiçek dostumuza; yaşanılan sürecin sorunlarını, çözüm yollarını ve yaptıklarına ilişkin gelişmeleri soracağız… Umarım bu çalışmayı yok olmaya yüz tutmuş, bütün kültür ve dil için mücadele verenler, örnek alır…
Sorularımızı genel bir başlık altında toplayıp, Hikmet Akçiçek’e soracağım ama yeri geldikçe de araya girip, yeni sorular üretebiliriz, elbette… Önce kendinizden, Hemşin’den ve Hemşinli’den söz eder misiniz? Kültürleri ve dilleri yok olmaya yüz tutan ve en ağır risk altında olan bir grupsunuz. Buna engel olmak için neler yapıyorsunuz; özel bir örgütlenmeniz var mı; resmi veya kimi başka etnisite meselesini dert etmiş gruplarla iletişim içinde misiniz? Tarihi ve etnik kökenleriniz hakkında verili durum nedir, bunu da öğrenmek isteriz. Sizi aynı zamanda müzisyen kimliğinizle de biliyoruz, lütfen bambaşka bir işiniz varken bir etnomüzikolog gibi çalışarak yok olanı ortaya çıkarmak ve yaygınlaşmak, nasıl bir enerji ve çaba gerektiriyor, bunu da anlatır mısınız?
Son yıllarda Hemşin Gizemi adlı çeviri kitapla birlikte Hemşinliler, dünya Ermenilerini daha çok ilgilendirmeye başladı. Hemşin Ermenileri kimdir? Onlar kendileri, Hemşinli kimliğini nasıl tanımlamaktadırlar? Türkiye’de yaşayan Hemşinliler, bir etnik grup olarak ne çeşit sorunlarla karşı karşıya gelmektedir? Ermenicenin bir lehçesi olan Hemşincenin yok olmaması için neler yapılmalıdır? HADİG (Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği) ne gibi faaliyetlerde bulunmakta, ne tür çalışmalar yapmaktadır? Hopalı Hemşinliler başta olmak üzere çok sayıda Hemşinlinin sol hareketlerde yer almasının sebepleri nedir? Türkiyeli Hemşin Ermenilerinin Ermenistanlı ve Diasporalı Ermenilerle temasları var mıdır? Şimdilik bu kadar olsun…
1963 yılında Hopa’da doğdum. Hemşinliyim, ana dilim Hemşince’dir. Kardeş ve akrabalarım Hopa’da yaşıyorlar. Üniversiteyi İstanbul’da okudum. 1981 yılından beridir İstanbul’da yaşıyorum. Her yıl 1-2 kez Hopa’ya giderim.
2005 yılında Hopa Hemşin ezgilerini derleyerek arkadaşlarımla VOVA adıyla bir müzik albümü yaptık ki bu albüm dünyada Hemşince olarak yapılmış ilk müzik albümüdür: Hemşin Ezgileri – Hamşetsu Ğhağ… İkinci albümüz de geçen yılın ortalarında çıktı: Garmi Doç
“Hemşinli kimliğini nasıl tanımlayabilirsiniz? Hemşinli kimdir, Hemşinlilerin kaç grubu vardır ve bu gruplar, nerelerde yaşarlar?” gibi, sorularla hep karşılaşırız. Biraz açmalıyım: Biz Türkiye’de yaşayan Hemşinliler, Hemşinli olmayı komşularımız Laz, Gürcü, Rum ve Kürtler’den farklı ayrı bir kimlik, kültür, ayrı bir halk, ayrı bir etnik kimlik olarak algılıyoruz. Ancak bu algıya rağmen tarihsel, kültürel, sosyal, dinsel şartların bir sonucu olarak Türkiye’de yaşayan Hemşinlilerin büyük çoğunluğu Hemşinliliği bir alt kimlik olarak benimser ve kendisini etnik olarak da Türk milletinin bir parçası olarak görür.
Yeri gelmişken şunu da belirtmem gerekiyor ki; Türkiye’deki Hemşinlilerin büyük çoğunluğu kendini Hemşinli olarak adlandırır, Müslümanlaştırılmış Ermeni ya da Hemşin Ermeni’si olarak ifade etmez.
Hemşinliler akademik olarak 3 grupta değerlendirilir
Doğu Hemşinlileri: Artvin’in Hopa ve Borçka ilçelerinde yaşayan Hemşinliler. Benim de mensubu olduğum bu grubun belirleyici öğesi Hemşince’nin anadil olması ve günlük yaşamda halen kullanılıyor olmasıdır. Son 10-15 yıldır azalmakla birlikte Hopa’da doğup büyüyen Hemşinliler Hemşince konuşup anlaşabilmektedirler.
Hopa Hemşinlilerinin bir kısmı 1778-1779 Osmanlı Rus savaşı döneminde Düzce-Adapazarı civarına göçmüş, Gürcistan-Türkiye sınırının Batum tarafında kalan bir kısmı da 1944 yılında Kazakistan ve Özbekistan’a sürülmüşlerdir. Bu grubun bir kısmı SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya’nın Krasnodor ve Moskova arasındaki kimi bölgelerine göç etmişlerdir.
Batı Hemşinlileri: Bunlar Hemşinlilerin anayurdu Rize’nin Hemşin, Çamlıhemşin ilçeleri ile İkizdere, Çayeli, Pazar, Ardeşen, Fındıklı ilçelerinin dağlık iç kesimlerinde yaşayan Hemşinlilerdir. Tarihsel bilgi ve rivayete göre bunlar Osmanlı’nın Trabzon’u fethi sonrası nispeten erken dönemde İslamlaşan ve bu nedenle de yurtlarında kalan insanlardır. Batı Hemşinlileri Hemşince bilmezler, onlar içinde önemli bir kısmı yer adları olmak üzere Hemşince/Ermenice kelimelerin yer aldığı kendilerine has bir şive ile Türkçe konuşurlar.
Türkiye’de yaşayan Hemşinlilerin tamamı Müslümandır ve (Sünni Hanefi mezhebi mensubudurlar.
Kuzey Hemşinlileri: Bu grup Osmanlının 1461 yılında Trabzon’u alması sonrasında bölgede uygulandığı iddia edilen din değiştirme baskısı nedeniyle dinlerini değiştirmeyerek Trabzon-Ordu-Samsun bölgelerine göçen ve daha sonra da 1850 de başlayıp 1915 tehcir/jenosidinde sona eren bir süreçte Abhazya ve Rusya’nın Soçhi bölgesine göçmek zorunda kalan Hemşinlilerdir. Kuzey Hemşinlileri Hristiyandır, Hemşince konuşur ve kendisini Ermeni milletinin bir parçası olarak görür. Başlangıçta yoğunluk Abhazya’da olsa da son yıllarda Abhazya’da yaşayan Hemşinli nüfusu ciddi olarak azalmış daha çok Rusya’nın Krasnodor bölgesindeki kimi şehirlere kaymıştır.
Sorunlar, Çözüm yolları…
Türkiye’de salt Hemşinli olmaktan kaynaklı özel bir sorundan bahsetmekten çok genel olarak, demokrasi eksikliğinden kaynaklı Türk olmayan tüm farklı dil ve kültürlere yönelik asimilasyon, ötekileştirme, dışlama, aşağılama ve özellikle gayrimüslim kesimlere yönelik bazı imkân ve haklardan mahrum bırakma gibi politika ve problemlerden söz edebiliriz.
Hemşinliler açısından temel sorun Hemşin dil ve kültürünün giderek yok olmasıdır. Dilin giderek yok olması ise, uygulanan asimilasyoncu-milliyetçi politikaların yanı sıra sanayileşme ve kapitalist gelişime bağlı kentleşme ve küreselleşmeden kaynaklanmaktadır. İnsanların büyük kısmında dilin, kimliğin, kültürün korunmasına dair bir bilinç gelişmemiştir.
Bu sorunların bir kısmı, sorunun mağduru halkların talebi ve mücadelesi ile Türkiye’nin gelişmiş demokratik bir ülkeye dönüşmesi ile çözülebilir. Çok sınırlı da olsa bu yönde bazı değişim ve adımlar mevcuttur (Türkçe dışındaki bazı dillerin okullarda seçmeli ders olması, bu dillerde yayın ve siyasi propaganda yapma imkânı gibi yasal düzenlemeler), ancak daha alınması gereken çok yol vardır. Mümkün müdür? Eh… Umut, azim, irade ve ihtimal…
Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği, nedir?
HADİG 2011 Haziranında kuruldu, derneğin 7 kurucu üyesinden biriyim ve kuruluşundan bu yana genel sekreter ve/veya yönetim kurulu üyesi olarak hep içindeyim. HADİG, Hemşin dil ve kültürünün giderek yok olmasından duyulan kaygı ile Hemşin dili, kültürü, tarihi alanında akademik, kültürel, sanatsal çalışmalar yapmak ve üyeleri arasında sosyal dayanışmayı güçlendirmek amacıyla kuruldu.
Henüz etkin, kurumsal, doyurucu
faaliyetleri olduğunu söyleyemeyiz, ancak HADİG’in kurulmuş olması öncü bir
adım olarak önemlidir. HADİG’in kuruluşu ile Türkiye’de ilk kez özellikle Hemşince
konuşan Hemşinliler kurumsal olarak bir araya geldiler ve Hemşinlilik üzerinden
bir faaliyetin öznesi oldular.
Dernek faaliyeti olarak; İstanbul, Hopa vb. yerlerde insanları bir araya getiren yemekli geceler, piknik, konser, şenlik, öğrencilere burs verilmesi vs. gibi klasik faaliyetler yanında, Hemşince dil atölyesi, kaval, tulum, horon kursları, belgesel gösterimleri, dil ve kültüre dair söyleşiler vb. etkinlikler düzenledik. Benzer nitelikteki dernekler ve sınırlı da olsa bazı akademisyen dostlarımızla farklı dil ve kültürler konusunda farkındalık yaratmak amaçlı bazı ortak çalışmalar yaptık, yapıyoruz.
Genç akademisyenlerle başladığımız Hemşincenin gramer yapısının irdelendiği akademik bir çalışma maalesef yarım kaldı ama önümüzdeki süreçte onu da tamamlamayı hedefliyoruz. Bu dönemde de gerek sosyal medyanın etkisinin artması gerekse koronavirüsü etkisi ile sosyal medyayı daha etkin kullanmaya ‘Youtube’ sayfamıza ders ve Hemşin kültürü ile ilgili videolar üretmeye ağırlık veriyoruz.
HADİG olarak çok önemli kültürel sanatsal üretimlere imza atmasak da Hemşin dil ve kültürü konusunda son on yıllarda toplumda bir farkındalık oluşmasında HADİG’in önemli bir katkısı olduğunu söyleyebiliriz.
Yok olmayla yüz yüze olan Hemşince
UNESCO’nun yayımladığı “Tehlike Altındaki Diller Atlası” Türkiye’de 18 dilin yok olma tehdidi altında olduğunu gösteriyor. Hemşince “açıkça tehlike altında” olan diller kategorisinde yer alıyor. Bu bağlamda Hemşincenin yok olmaması ve Hemşin kültürünün yaşatılması için neler yapılmalı diye, düşündük ve dernek olarak kimi faaliyetleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. Belirttiğim üzere; Hemşin dil kültür ve tarihine dair yitip giden değerlerin derlenmesi, belgelenmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması, Hemşin dilinde çağdaş kültürel, sanatsal, akademik eserlerin üretilmesi, dil ve kültür konularında farkındalık yaratılarak daha fazla insanın bu alanlarda çalışma yapmasının sağlanması temel gerekliliktir.
Hemşince’nin seçmeli ders olarak okutulması gerekir
Bunların yanı sıra orta vadede gerekli akademik alt yapı çalışmaları yapılarak Hemşince’nin okullarda seçmeli ders olarak okutulmasının sağlanması gerekir. Mevcut düzenleme seçmeli ders hakkı tanıyor, ancak bu yetersiz ve yasak savma kabilinden bir düzenlemedir. Devletin yerel kültür ve dilleri insanlığın kültürel mirasının bir parçası olarak gören bir yaklaşım geliştirip bunun yasal alt yapısını oluşturması gereklidir.
Yerel dillerin belirlenecek pedagojik kriterlere göre seçmeli değil zorunlu ders olarak Milli Eğitim müfredatına eklenmesi ve bu dil ve kültürlerin desteklemesi, temel insan hakları açısından da bir gerekliliktir. Aksi takdirde yerel dil ve kültürlerin o dil ve kültür mensuplarının cılız çabaları ile korunması ve yaşatılması çok mümkün görünmemektedir.
Hemşincenin yaşatılması ve geliştirilmesi için bir imkân da öncelikle Türkiye’deki kültür sanat ve akademi çevreleri ile Ermeni akademi, kültür, sanat insanları arasında diyalogun ve hatta Türkiye devleti ile Ermenistan devleti arasındaki ilişkilerin geliştirilmesidir.
Akademi, kültür ve sanat insanları arasında yetersiz ve sınırlı da olsa bir diyalogun var olduğunu söyleye biliriz, ancak Ermenistan’la, Gürcistan’la Türkiyeli Gürcüler arasında var olana benzer bir ilişki siyasi ve tarihsel nedenlerle yakın dönemde çok mümkün görünmemektedir.
Hemşin halkının politik olmaklığı üzerine…
Bir de siz sormadan şu noktaya da değinmek istiyorum. Bilindiği üzere, Hopalı Hemşinliler başta olmak üzere çok sayıda Hemşinli, sol hareketlerde yer aldı. “Bunun sebepleri nedir? Hemşinliler, başka hangi siyasi akımlarda yer almaktalar?” gerçeğine değinmek istiyorum… Bu konuda şimdiye kadar yapılmış akademik bir çalışma ve analiz yoktur. Hopa Hemşinlilerinin bu eğilimi diğer Hemşinliler için pek de geçerli değildir. Örneğin 1778-1779 Osmanlı-Rus savaşı döneminde Hopa’dan Adapazarı-Düzce bölgesine göçen Hemşinlilerin tam tersi Türk milliyetçisi ve İslami siyasal eğilimleri daha baskındır, keza Rize bölgesi Hemşinlilerinde de Türk ulusalcı görüşlerin hatırı sayılır bir ağırlığı vardır.
Bu konuda benim kişisel yorumum; Hopa Hemşinlilerinin sola yönelik bu özel durumunda, Hemşin bölgesinden nispeten geç zamanlarda (muhtemelen 18. yy gibi) Hopa’ya göçen Hemşinlilerin buradaki yerleşik halk Lazlarla giriştiği ekonomik, sosyal ve siyasal hayatta var olma mücadelesinin payı vardır. Son 50-60 yıl öncesine kadar Hopa Hemşinlileri Hopa’da siyasal ve ekonomik hayatta pek yer alamazlardı. Bu şekilde devlet imkânlarını da kullanarak Hemşinlilerin yerel ekonomik siyasal hayatın, yerel iktidarın dışında tutulması (devletin de bu yönde bir iradesinin var olup olmadığı ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur) Hopa Hemşinlilerinde muhalif bir kimliğin gelişmesine, onların mağdurdan, dışlanandan, ezilenden, emekten yana, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı ve iktidara muhalif sol siyasal fikirlere sempati duymalarına ve bu yönde mücadele eden insanlar olarak ortaya çıkmalarına neden olmuş olabilir. Rize Hemşinlileri 780 yılından beridir aynı coğrafyada yaşadığı için orada böyle bir sorun yoktur. Düzce-Adapazarı bölgesi ise Balkanlar ve Kafkasya’dan göç alan bir bölge olması nedeniyle Hemşinliler orada da diğerlerine göre daha yerli bir halktır.
Karşılıklı kültürel temaslar…
Ermenistan’a 2008 yılında Naregatsi Sanat Birliği’nin organizasyonu ile konser vermek üzere gittik. Orada 3 konser verdik, aynı tarihte Yerevan’da Türkiye’den de akademisyenlerin katıldığı bir de Hemşin Konferansı yapıldı. Bu vesile ile kurulan diyalog ve dostluklarımız devam ediyor. Sonraki yıllarda Ermenistan’dan gelen bazı dostlarla Türkiye’de bir arada olma imkânımız oldu, bazı akademisyen dostlarımız misafirimiz oldular onlarla bir kaç kez birlikte Hopa ve Hemşin coğrafyasını dolaşma imkânımız oldu.
Türkiye’de özellikle AGOS gazetesinden olmak üzere bazı Ermeni dostlarımız var, ancak Yerevan Konseri vesilesi ile edindiğim bir iki ilişki dışında Diaspora Ermenileriyle herhangi bir diyalogum yoktur.
2012 yılında ise Rusya’da yaşayan Hemşinlilerin daveti ile VOVA Müzik Grubu olarak Moskova ve Soçhi’de 2 konser verme imkânım oldu. Bu konserler vesilesi ile HADİG derneğinden de bazı arkadaşlarımız da Moskova ve Soçhi’ye gelerek oradaki Hemşinli kardeşlerimizle tanışma imkânı buldu. İlk yüz yüze ve anlamlı diyalogumuz bu konserler vesilesi ile yaptığımız temas oldu. Rusya ve Abhazya’da yaşayan Hemşinli dostlarımızla diyalogumuz devam ediyor.