Sakarya’da 7 işçinin hayatını kaybettiği, 128 kişinin yaralandığı havai fişek fabrikası patlamasına ilişkin davada, sanık avukatı yaşanan kazayı “işin fıtratında var” diyerek savundu.
Sakarya’nın Hendek ilçesi Yukarıçalıca mevkiinde Büyük Coşkunlar havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020’de meydana gelen ve 7 kişin hayatını kaybettiği 120 kişinin yaralandığı patlamaya ilişkin açılan davanın ikinci duruşması Sakarya 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Gün boyu süren davada savunmalar alındı. Duruşmaya gergin anların yaşanması nedeniyle sık sık ara verilirken, fenalık geçirenler oldu.
‘Patlayıcı madde yapmak zor’
Duruşmada ilk olarak söz alan fabrika sahibinin oğlu tutuklu sanık Yaşar Coşkun, savunmasında mağdur olduğunu iddia ederek, işyerinin mevzuata uygun olduğunu, patlamanın sabotaj sonucu gerçekleştiğini söyledi. Haklarında yanlış haberlerin yapıldığını söyleyen Coşkun, “Yaklaşık yarım asırdır bu işi yapıyoruz, ben üçüncü kuşağım. Türkiye’de patlayıcı madde yapmak kolay değildir. Tüzüğe ve Avrupa standartlarına uygun olarak bu işi yaptık” diye belirtti.
‘Mevzuata uygun’ savunması
İddianameyi kabul etmediğini diye getiren Coşkun, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Türkiye’de havai fişekten anlayan bilirkişi yoktur. 3 senede bir ruhsat gözden geçirilir, yenilenir. Bizim fabrika çok stratejik bir fabrikadır. Savaş çıksa devlet gelip burada üretim yapabilir. Çin Mahallesi denilen yer havai fişek laboratuvarlarının olduğu yer. Burası fabrikaya aittir, ayrı bir yer değildir. Doğrudur 3 tane kaçak yapı var. Tehlikeyi azaltmak için o binaları yaptık. İnşaat ruhsatı yok ancak ruhsat alacaktık. Raporlar abartılı hazırlanmış. 30 metre kare kaçak yapımız var, onun dışında her yer mevzuata uygun.”
Tutuklanmasının mağduriyetleri giderdiğini söyleyen Coşkun, “En büyük mağdur benim burada. İşçi arkadaşlar da verdikleri ifadelerde biraz daha dikkatli olsunlar bu nedenle. Havai fişeği Türkiye’ye biz tanıttık, Sakarya’nın bir değeriyiz biz. İşçilere bizlerin nasıl kişiler olduğumuzu sormanızı isterim” dedi.
Fıtrat vurgusu
Daha sonra söz alan sanık avukatlarından Mehmet Mangıroğlu, yaşanan kazayı ve ölümleri, “işin fıtratında var” diyerek olağan bir durum haline getirmeye çalıştı. Mangıroğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Maalesef işin fıtratında var. 30 yıldır bunu gördüm. Önceki kazalarda anlaşarak helalleştik, bu kazada da helalleşmek istedik, 250 bin lira değerinde ev vermek istedik ama akıllarını çelenler oldu. Müvekkilim Ali Rıza beyin işyerinde fiilen bir çalışma durumu yoktur. Kendisinin bu olaylar nedeniyle sorumlu olmaması kanaatini taşıyoruz.”
‘Patlamada oradaydım’
Tutuklu sanıklardan Erşan Öztürk ise, şunları ifade etti: “Ben 30 senedir fabrikada çalışıyorum. İlkokul mezunuyum, vasıfsız bir ustabaşıyım. Maytap, torpil, havai fişek ve kağıt sarma bölümleriyle ilgileniyorum. Olay meydana geldiği esnada idari bina önünde çim biçiyordum. Şiddetli bir patlama sesi geldi. Patlamanın meydana geldiği bölgede benim hiçbir sorumluluğum yok. Orasının sorumluları Çinli, suçsuzum. Benim ilgilendiğim bölümlerde önlük, eldiven ve ayakkabı veriliyordu. Diğer bölümlerde yanmaz malzemeler kullanılıyordu. İşyerinde Hasan Ali Velioğlu bir hata ve eksik gördüğü zaman gerekeni yapıyordu.”
Kağıt üzerinde sorumluluk
Fabrikanın kimyageri Asiye Angın ise savunmasında “Eskiden öğretmenlik yapıyordum. Fabrikaya kimyager olarak girdim. Fabrikanın üst kısmında kalan bölümleri dolaşıyordum, sorumlu mesul müdürdüm. 2013 yılında kimyager olarak başladım. 2014 yılında patlama meydana geldi, sorumlu müdür görevden alındı. Biz Ahmet bey ile kağıt üzerinde sorumlu müdür olduk” dedi.
‘Uyarılarımı yaptım’
“Çin Mahallesi denilen bölgenin ruhsatı yok. Biz işe başladığımızda burası vardı” diyen Angın, “Bizden sonra yapılan bir yapı değil, o yüzden neden ruhsatsız yapıldığını bilmiyorum. Tüzüğe aykırı şekilde fazla depolama yapılıyordu. İşçi alımlarıyla ilgilendiğim söyleniyor ama sadece benim ilgilenmem form doldurmak. Form geldikten sonra Hasan Ali Velioğlu ile görüşür, alınacaksa alınırdı. Son söz onlardadır. Valilik, İçişleri Bakanlığı ve ilgili müdürlükler denetimleri yapıyor. Ben bu denetimlerin üzerine bir bildirimde bulunmam. Kredi ile ev aldım, çalışmaya mecburdum. Yılmadım, uyarılarımı yaptım” şeklinde konuştu.
İSİG Uzmanı Aslı Bozkurt da savunmasında, “Özdemir OSGB bünyesine bağlı olarak Coşkunlar firmasında kısmi olarak çalışmaya başladım. Ali Rıza Bey ifadesinde ‘1 kilogram ile ne olur, İSİG Uzmanı ne bilir, biz yıllardır böyle çalışıyoruz’ diye fazla malzeme ile çalışıldığını belirtmiştir” ifadelerini kullandı.
Görev tanımında gösterilmedi
Bozkurt, “22 Mayıs tarihinde istifa ettim. Fabrikada iş sağlığı ve güvenliği kültürü olmadığını beyan ettim. İstifadan sonra 14 günlük yıllık izne çıkartıldım. 30 Haziran itibariyle tamamen ilişiğim kesilmiştir. Benim işi durdurma yetkim yoktur. Yönetmelik gereği 3 müfettiş işi durdurabilir. Kısmi zamanlı olduğum için ise emir ve talimat yetkim de yoktur” dedi. “Benim için her zaman iş güvenliği önemliydi. Patlamayla ilgili hiç bir ihmal ve kusurum yoktur” diyen Bozkurt, “Ben Çin Mahallesi’ne ya bir ya da iki kere gittim. Bana o alanı hiç göstermediler. İşverenim görev tanımında o bölgeyi bana göstermedi” dedi.
Ardından Sorumlu Müdür Ahmet Çağırıcı’nın savunmasına geçildi. Çağırıcı, “Hiçbir zaman işçilere baskı yapmadım. İşçiler yukarıda çalışmak istemezdi, orada sayı vermeleri gerekiyordu. Molaya çıkamıyorlardı. Çin Mahallesi öyle değildi, sayı vermelerine gerek yoktu. Çin Mahallesi pisti, tozluydu, tehlikeliydi ama rahattı. Normal işçi 08.00’de işe başlar 17.00’ye kadar bir saat yemek ve 10 dakika çay molasıyla çalışırdı. Çin Mahallesi’nde daha fazla mola verilirdi, makinalar 15.30 gibi kapatılır, iş biterdi. Çin Mahallesi’nde sorumlu Çinli çalışandı, ben onun yanında asistan görevindeydim” diye belirtti.
Savunmaların ardından duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
MA – İSTANBUL