Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) 2018 yılında Suriye’de yapıldığı iddia edilen kimyasal silah saldırısı ile ilgili raporu hasıraltı ettiği ortaya çıktı. ABD ile Rusya’yı bir kez daha karşı karşıya getiren olayın, Suriye’ye yönelik yeni bir müdahalenin altyapısını hazırlayabileceği öne sürülüyor.
Erman Çete
7 Nisan 2018 tarihinde, Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeydoğusundaki Duma kasabasında kimyasal silah saldırısı düzenlendiği iddia edilmişti.
O dönem Duma’yı kontrol altında tutan İslam Ordusu isimli silahlı grup, saldırıdan Suriye ordusunu sorumlu tutmuştu. ABD, Fransa ve İngiltere de Esad yönetimini suçlamış, Suriye ve Rusya ise saldırı sonrası yayımlanan görüntülerin “uydurma” olduğunu iddia etmişti.
Wikileaks yakın zamanda, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) Duma saldırısı hakkındaki saha raporunu ve iç yazışmalarını sızdırdı. Wikileaks sızıntısı, OPCW yönetiminin, sahadan gelen verilerle hazırlanan raporu gizlediğini ve saldırıdan Suriye hükümetini sorumlu tutmak için, bazı bilgileri değiştirdiğini gösteriyor.
Araştırma heyeti üyesinden yönetime giden e-posta
Wikileaks’in yayımladığı bir e-posta, 22 Haziran 2019 tarihli. OPCW araştırma grubunda yer alan bir kişi tarafından yollanan e-posta, o dönem OPCW Yönetim Şefi Robert Fairweather’a gönderilmiş. Üyenin e-postasında, OPCW yönetimi ön rapordaki bulguları değiştirmekle suçlanıyor.
E-postanın yazarı, rapordaki verilerin önyargılı bir şekilde seçilerek yayımlandığını ve bunun da raporun güvenirliğini azalttığını vurgularken, dönemin OPCW Genel Direktörü Ahmet Üzümcü’nün ısrarı üzerine bu değişikliğin yapıldığını vurguluyor.
7 Nisan’daki saldırı, Duma’daki silahlı gruplara göre, helikopterden atılan gaz silindirleriyle gerçekleştirilmiş ve bu saldırıda 49 kişi ölmüş, 650 kişi yaralanmıştı. ABD, Fransa ve İngiltere, OPCW araştırma grubu henüz Duma’ya erişemeden, 14 Nisan’da Suriye’yi vurmuştu.
OPCW araştırma grubu Duma’ya vardığında, fiziki kanıtların ve öldüğü söylenen insanların naaşları ortadan kaldırılmıştı. OPCW yönetiminin “redakte ettiği” raporda, silahlı grupların iddiaları desteklenmişti.
Ancak Wikileaks tarafından sızdırılan e-postada, OPCW’nin redaksiyonu ile yayımlanan raporda kamuoyunu yansıtılan bilgilere itiraz ediliyor.
OPCW raporunun gizledikleri ve çarpıttıkları
Örneğin, OPCW tarafından kamuoyuna açıklanan redakte edilmiş raporda, saldırının klor ya da klor içeren reaktif bir kimyasal ile gerçekleştirildiğine dair yeterli kanıt olduğu öne sürülüyor.
Ancak sızdırılan e-postanın yazarı, araştırmaya konu olan klorun evde kullanılan çamaşır suyunda da bulunabileceğini, bu nedenle klor gazını tek olasılıkmış gibi göstermenin “samimiyetten uzak” olduğunu belirtiyor.
Yine açıklanan raporda, saldırının gaz silindirlerinden kaynaklandığı iddia ediliyordu. Ancak e-postanın yazarı, Duma’daki saldırı bölgesinde bulunan silindirlerin bu saldırının kaynağı olduğuna dair yeterli veri olmadığını, bunun da raporun redakte edilmemiş halinde yer aldığını savunuyor.
E-postanın yazarına göre, redakte edilmiş raporun bir başka çarpıtması, saldırı bölgesindeki organik ürünlerde bulunan klor miktarı. Redakte edilmiş raporda, bölgede “yüksek seviyede” klor bulunduğu iddia edilirken, raporun orijinalinde bu rakamların milyarda 1 ya da 2 olduğu, bunun da “eser miktar”a tekabül ettiği vurgulanıyor.
Redakte edilmiş raporla araştırma grubunun bulguları arasındaki bir başka çelişki, kimyasal saldırı sonucu yaralandığı iddia edilen kişilerde görülen semptomlarla görgü tanıklarının açıklamaları. Bu bölümün rapordan tamamen çıkarıldığını söyleyen e-posta yazarı, bu vesileyle saldırının klor gazından kaynaklanmamış olabileceği yönündeki şüphelerin ortadan kaldırıldığını söylüyor.
Yine daha önce Wikileaks tarafından sızdırılan bir mühendislik raporunda, Duma’da saldırı bölgesinde bulunan gaz silindirleri üzerine yapılan bir araştırma, silahlı grupların iddialarıyla çelişiyordu. Bu raporda da, gaz silindirlerinin havadan atıldığı iddiasıyla çelişen bulgular paylaşılmış, ancak OPCW yönetimi bu bilgileri de hasıraltı etmişti.
OPCW toplantısı öncesi gerilim yükseldi
Wikileaks sızıntısının kaynağı olması muhtemel “Alex” takma adlı bir kişi, 15 Ekim 2019 tarihinde Brüksel’de “The Courage Foundation” isimli New York merkezli bir kuruluşun toplantısına katılarak, OPCW yönetimini ifşa etmişti.
Alex, niyetinin OPCW’yi bir kurum olarak yıpratmak değil, yönetimin şeffaf ve tarafsız olmasını ve konu hakkında soruşturma başlatmasını sağlamak olduğunu açıklamıştı.
Ancak daha önemlisi, 25 Kasım’da yapılacak OPCW’nin yıllık toplantısıydı. Alex, bu toplantıya OPCW Duma araştırma grubunun da katılarak kendi bulgularını sunmasına izin verilmesini talep ediyordu.
Alex, mühendislik raporunu hazırlayan Ian Henderson ile birlikte, önceleri kurumun iç mekanizmasını kullanarak bir soruşturma talep ettiklerini, ancak tüm yolların kapanmasıyla birlikte kamuoyuna ifşa yolunu tercih ettiklerini belirtiyordu.
Alex’e göre, OPCW üst yönetimi, araştırma grubunun bulgularını kendi beklentilerine uygun bulmadığı için, değiştirmişti. Üstelik bunu, bazı verileri Duma grubunu atlayarak doğrudan üst yönetime geçirerek yapmıştı.
Ancak Alex’e göre rapora müdahaleler bununla sınırlı kalmamıştı. 4 Temmuz günü, Fairweather Duma grubu üyelerinin birçoğunu kendi ofisinde bir toplantıya çağırdı. Toplantıya katılanlar, ofiste kendilerinden başka üç ABD’linin de bulunduğunu fark ettiler. Amerikan devletinin hangi kurumu adına çalıştığı öğrenilemeyen bu ABD’liler, saldırının Suriye ordusu tarafından yapıldığını ve bir binanın çatısında ve üst katında 170 kg klor içeren iki gaz silindiri bulunduğunu ileri sürdüler.
Duma müfettişleri, ABD’lilerin toplantıya katılmasının OPCW’nin tarafsızlığına gölge düşürdüğünü ve kendileri üzerinde baskı oluşturduğunu söyleyerek toplantıyı terk ettiler. Ancak geçici raporun bulguların tersi yönde yayımlanmasının ardından, Fairweater çalışanlardan şikayet e-postalarını, hatta “çöp kutusuna gönderilmiş olanları” bile geri istedi.
OPCW’nin misyonu tartışılıyor
OPCW’nin yıllık toplantısından önce başlayan tartışmalar, toplantıya da gölge düşürdü.
2014 yılında kurulan Suriye Araştırma Grubu’nun (FFM) OPCW içerisindeki statüsünün Genel Direktör’ün dahi uzanamayacağı bir yerde olduğu iddia ediliyor. Buna göre, FFM’nin esas sorumlusu OPCW Yönetim Şefi’ydi. Bunun yanı sıra, Soruşturma ve Kimlik Saptama (IIT) bölümü de sorumlular arasında. Duma araştırması sırasında Yönetim şefi İngiliz diplomat Robert Fairweather’dı. Şu anda Yönetim şefi Fransız Sébastien Braha. IIT’nin baş soruşturmacısı ise, Kanadalı diplomat Elise Coté. Fransa ve Kanada hükümetlerinin Suriye yönetimine yönelik tutumlarının, OPCW’nin tarafsızlığına gölge düşürdüğü belirtiliyor.
Toplantıda ABD-Rusya gerilimi
Wikileaks sızıntısının ve İngiliz Daily Mail gazetesinin rapora müdahaleyi haberleştirmesinin ardından, OPCW Genel Direktörü Fernando Arias bir açıklama yaptı.
Arias, iddiaları reddederek, nihai raporun “bağımsız, profesyonel sonuçlarının arkasında olduğunu” söyledi.
Ancak Rusya’nın OPCW temsilcisi Aleksandr Şulgin, konuya tekrar dönerek, Duma raporunun “gerçekliği çarpıttığını” iddia etti. ABD temsilcisinin “sorun olmadığını” söylemesini eleştiren Şulgin, ciddi bir araştırma istediklerini, hiçbir şey olmamış gibi davranmanın kurumun saygınlığını zedeleyeceğini belirtti.
Suriye heyeti tarafından sunulan tasarı, konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olunması için bir brifing düzenlenmesini ve bu brifingde Duma meselesini araştıran araştırma grubunun üyelerinin de dinlenmesini talep etti.
Rusya’nın da desteklediği bu tasarı, ABD’nin başını çektiği ülkeler tarafından reddedildi. Kanada temsilcisi, OPCW’nin kurum olarak arkasında olduklarını söylerken, ABD temsilcisi Tom DiNanno, sorunun OPCW değil, Rusya ve Suriye olduğunu ileri sürdü. İngiltere temsilcisi Nicola Stewart ise, uzmanlarla ve araştırma grubunun üyeleriyle brifingler yaptıklarını, 7 Nisan’daki “savaş suçundan” Suriye yönetiminin sorumlu olduğunu belirtti.
Suriye’ye yeni bir müdahale gündeme gelebilir
Geçen sene, Rusya’nın itirazlarına rağmen, OPCW’nin araştırma grubuna tarihte ilk kez, yalnızca kimyasal saldırının olup olmadığına değil, bu saldırının kim tarafından düzenlendiğine dair de araştırma yapması izni verilmişti. Rusya, OPCW’ye böyle bir misyon yüklemenin onu ve araştırmalarının bulgularını “siyasallaştırma” anlamına geleceğini öne sürüyor.
OPCW, normal şartlarda Suriye için elde ettiği bulguları, Birleşmiş Milletler bünyesindeki Birleşik Soruşturma Mekanizması’na (JIM) iletiyor, bundan sonra da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi hangi tarafın suçlu olup olmadığına ilişkin karar alıyordu. Rusya, BMGK’da Suriye hükümetini suçlayan tasarıları veto edebildiği için, ABD ve müttefikleri OPCW’yi “suçluyu da araştırma” misyonuyla donattı.
Bu durumda, OPCW’nin manipüle edilmiş raporu, konu hakkında son kararı verecek IIT’nin elindeki temel belge haline gelmiş oldu.
Yıllık OPCW toplantısında, yeni IIT grubunun mali desteği de garanti altına alındı. Rusya’nın itirazına rağmen kabul edilen tasarıyla birlikte, IIT’ye Duma raporunu tamamlama görevi verildi.
Daily Mail’deki sızıntı haberini yapan gazeteci Peter Hitchens’e göre, OPCW’nin nihai raporu ile birlikte Suriye’ye yönelik yeni bir savaşın bahanesi üretilmiş olabilir. Zira OPCW bünyesindeki örgütsel düzenlemelerle birlikte, BMGK’nın üzerinden atlanarak Suriye hükümeti Duma’daki kimyasal saldırıdan “resmi” olarak sorumlu tutulabilir.
Parayı veren düdüğü çalar mı: Türkiye örneği
Öte yandan, OPCW’nin mali kaynakları da soru işaretleri yaratıyor. Rusya, OPCW’ye karar verici yetki verilmesinin BMGK’nın işlevine aykırı olacağını söylerken, buna uygun mekanizmalar yaratmak için OPCW’nin kaynak ayırmasını da kurumun kuruluş belgelerine aykırı olduğunu belirtiyor.
OPCW’nin mali kaynaklara bağımlılığın ABD ve AB’ye doğru kaymasının siyasi sonuçlar doğuracağı belirtiliyor. Buna küçük bir örnek, Türkiye. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna operasyon sırasında, Serekaniye’de (Rasulayn) beyaz fosfor kullandığı yönündeki iddiaların araştırılmasına, OPCW tarafından Kasım ayının başında son verildi.
OPCW, beyaz fosforun duman yaratmak ya da görüşü engellemek için kullanıldığı durumlardan meydana gelen yaralanmaların kurumun sorumluluk alanına girmediğini belirtti.
OPCW’nin bu kararının, Türkiye’nin OPCW Kimya ve Teknoloji Merkezi’ne yaptığı 30 bin avroluk bağıştan sonra gelmesi dikkat çekti.
Öte yandan AB ve ABD de kurumun en önemli mali kaynakları arasında yer alıyor. AB, kuruma önümüzdeki 3 yıl için 11.6 milyon avro ayırırken, ABD de OPCW Kimya ve Teknoloji Merkezi’ne önümüzdeki iki sene boyunca 7 milyon dolarlık yardımda bulunacak.