Sinan Ok
Ekonominin genel eğilimine bakıldığında yakın bir sürede işsizliğin azalması mümkün görünmemektedir. Yeni Ekonomi Programı’nda öngörülen yüzde 5’lik “büyümelerin” gerçekleşmesi durumunda dahi işsizlik azalmayacaktır.
Türkiye’de işsizliğin, cumhuriyet tarihinin en yüksek sayılarına ulaştığı zor günlerden geçiyoruz. İşsizlik süreleri uzadıkça her geçen gün toplumsal bir trajedi haberi duyulmakta. TÜİK’in her ayın 15’inde açıkladığı resmi veriler işsizliğin nicel boyutlarını ortaya koyarken işsizlerin nasıl koşullarda yaşadığına dair ise bir fikir vermiyor. TÜRK-İŞ Konfederasyonunun en son açıkladığı Ekim dönemi açlık (2.058 TL) ve yoksulluk sınırları (6.705 TL) Türkiye’de toplumun çoğunluğun durumunu zaten gösteriyor. Genel-İş Sendikasının açıkladığı yoksulluk raporuna göre ise bu vahim tablo kötüleşmeye devam ediyor. 16 milyon çalışan zaten yoksul, milyonlarca çalışan da yoksulluk riski altında. Peki çalışanlar bile yoksulluk riski ile karşı karşıya ise işsizlerin durumu nasıl olacak?
TÜİK’in 15 Kasım 2019 tarihli verilerine göre Türkiye’de 82 milyon nüfusu geçindirebilmek için sadece 25,2 milyon kişi gelir getiren bir işte çalışıyor (yüzde 30,7). Ücretsiz aile işçilerini dahil ettiğimizde çalışan sayısı 28 milyon 529 bin kişi sayılıyor (yüzde 34,7). Son 1 yılda 789 bin kişinin işini kaybetmesi neredeyse tüm sektörlerde istihdam azalışının devam ettiğini gösteriyor. İstihdam azalışının yüzde 88’inin tarım dışı alanlarda olması, yaşanan istihdam krizinin boyutlarını gösteriyor.
TÜİK’in açıkladığı 4 milyon 650 bin işsiz içerisinde işsizlik süresi 12 ay üzerinde olanların sayısı, ilk defa 2019 yılı içerisinde 1 milyonu aşmıştır.
İşgücü, istihdam ve işsiz verilerinin önceki yıl aynı döneme göre değişimini gösteren aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere; 2018 yılı 24 Haziran seçimlerinden sonra ülkenin içerisine girdiği ekonomik krizin somut olarak işsizlikte artışa, işgücünde duraklamaya ve istihdamda azalışa neden olduğu görülmektedir. 2015-2019 (Ağustos) dönemi verilerini içeren grafikte görüleceği üzere Kırmızı hatla gösterilen işsiz sayısında; 2016 OHAL başlangıç döneminde artış görülmüş 2017 yılının Temmuz döneminden 2018 Haziran dönemine kadar ise azalış sergilenmiştir. Süreç içerisinde istihdam (Yeşil Çizgi) ile işsizlik (Kırmızı Çizgi) arasındaki ters eğilim grafiğe yansımaktadır. İstihdam artışının işgücü artışından daha fazla olduğu dönemlerde işsizlik azalış göstermiş, diğer dönemlerde artış göstermiştir. Formül gereği istihdam ve işsizliğin toplamı işgücünü verdiğinden, işsizliğin azalması için istihdam artışının, işgücü artışından daha fazla olması gereklidir.
Ekonominin genel eğilimine bakıldığında ise yakın bir süreçte işsizliğin azalması mümkün görünmemektedir. Yeni Ekonomi Programı’nda öngörülen yüzde 5’lik “büyümelerin” gerçekleşmesi durumunda dahi işsizlik azalmayacaktır. İşsizliğin yapısal bir hal almasının nedenleri irdelenmedikçe işsizlik azalmayacaktır. Hem eğitim politikalarının piyasalaştırılarak işlevsizleşmesi hem altyapı yetersizliği sertifikalı bir işsizler ordusu açığa çıkarmıştır. Cari ücret düzeyi ile işgücünün ücret talebi arasında bir uyumsuzluk vardır. Bu uyumsuzluğun önemli bir nedeni ücret düzeylerinin bir yaşam kurmaya yeterli olmayışıdır. Bugün, genç işgücünün önemli bir bölümü asgari ücret veya altında düzeylerde işlerle yaşam kurmak zorunda bırakılmaktadır. Milyonlarca işsiz söz konusu ücret düzeylerinde çalışmaktansa işsiz kalmak durumunda kalıyor. Çünkü çalışması yaşamında olumlu bir dönüşüme, refaha imkan sunmamaktadır.
Zorunlu sigortalı sayısı 2 yıl öncesi düzeylere indi. Bu aynı zamanda sosyal güvenlik sistemi krizinin de derinleşeceğini gösteriyor.
Öte yandan Türkiye’de her yıl ortalama 900 bin kişi çalışma çağına dahil olmaya devam etmektedir. Kriz dönemlerinde azalış gösterse de çalışma çağına dahil olanların yaklaşık yüzde 70’ten fazlası işgücüne dahil olmaktadır. Genç nüfusu oluşturan bu kitlenin iş aramak dışındaki seçenekleri bir gelecek sunmayacaktır. TÜİK verilerine göre “ne işte ne de eğitimde olmayan gençlerin (NEET) oranı” yüzde 30’u aşmış ve bu oran kadınlarda yüzde 38,3 gibi dramatik bir düzeye çıkmıştır. Var olan bu insan gücünün işgücüne dahil edilmesi ve devamında insan onuruna yakışır bir istihdam sağlanması yaşadığımız kriz koşullarında çok güç olacaktır.
İşsizlik oranları yükseldikçe, işsizlik süreleri uzadıkça gençlerin aldıkları eğitim ve mesleki birikim aşınmakta ve belirli süreler aşıldıktan sonra güncelliğini yitirmektedir. TÜİK’in açıkladığı işsizler (4 milyon 650 bin) içerisinde işsizlik süresi 12 ay üzerinde olanların sayısı, ilk defa 2019 yılı içerisinde 1 milyonu aşmıştır. Genç ve üniversiteli sayısı için de aynı değerlendirme geçerlidir. İŞKUR’un açıkladığı işsiz sayıları da 4 milyon bandı üzerine yerleşmiştir.
TÜİK ve İŞKUR’da verilere yansıyan işsiz sayıları; SGK zorunlu sigortalı sayısında da “düşüş” şeklinde ortaya çıkmıştır. Yani ekonomik kriz nedeniyle işsizlik artarken hem istihdam hem de sigortalı istihdam azalmaktadır. Zorunlu sigortalı sayısının artmayıp tam tersine 2 yıl öncesi düzeylere indiği görülmektedir. Bu azalış yaşanan krizin sadece istihdama ilişkin boyutunu değil; aynı zamanda sosyal güvenlik sistemi krizinin de derinleşeceğini gösteriyor. Hem tam zamanlı prim ödeyen sayısı azalmaktadır hem de işsiz kalan sayısı çoğaldığı için işsizlik sigortası fonu azalmakta ve SGK açığı büyümektedir.
2008’den bu yana tekrar ettirilen “Milli İstihdam Seferberlikleri” işsizliği azaltmak bir yana istihdamı güvencesizleştirmiş, kayıtdışılığı arttırmış ve İşsizlik Fonu’nu amaç dışı kullandırtmıştır.
Bitirirken siyasal iktidarın özellikle ekonomi politikalarında yanlışta ısrar etmesi, topluma kitlesel bir işsizlik faturası çıkarmıştır. Her ne kadar sadece ekonomi politikalarının bir sonucu olmazsa da bu fatura maalesef henüz azalma eğilimlerini de göstermemiştir. İşyeri, işveren ve işletme sayılarındaki eğilimler (azalışlar) istihdam ve işsizlik krizinin kısa ve orta vadede süreceğini göstermektedir. Bu bağlamda siyasal iktidarın henüz işsizliği azaltma önceliği olmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. 2017 yılından itibaren başlatılan aslında 2008 yılı ekonomik krizinden bu yana tekrar ettirilen “Milli İstihdam Seferberlikleri” işsizliği azaltmak bir yana istihdamı güvencesizleştirmiş, kayıtdışılığı arttırmış ve İşsizlik Fonu’nu amaç dışı kullandırtmıştır. İşsizlik söz konusu politikalarda (ulusal istihdam stratejisi) ısrar nedeniyle artmıştır.